1-Kulunu kutsal ibadethane'den (mescidi haram'dan) kendisine ayetlerimizden [bir kısmını] göstermek için, çevresini bereketlendirdiğimiz aksa mescidine geceleyin yürüten münezzehtir. Kesinlikle o, devamlı işitendir, devamlı görendir.
2-3- Musa'ya kitabı verdik ve onu [kitabı] "Benden beride bir vekil edinmeyin¹, [Ey]² Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin soyu!" diye İsrail'in oğullarına bir doğru yol rehberi yaptık. Kesinlikle o [Nuh], çokça şükreden bir kuldu.
¹: bu ifade (يتخذو) şeklinde de okunmuştur (zad'ul mesir, keşşaf sahibi) Buna göre "....benden beride bir vekil edinmesinler" diye..." manasındadır. İki kıraat'e göre de çıkan sonuç aynıdır.
²: buradaki (ذريةً) kelimesi gizli bir nida sebebiyle mensuptur. (kurtubi, kadı beydavi, zad'ul mesir) Buna göre ''Ey Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin soyu!" manasındadır.
4- İsrail'in oğullarına, kitap[lar]da¹ [şunu] bildirdik: yerde mutlaka iki defa bozgunculuk [terör, kaos] çıkaracaksınız ve mutlaka çok büyük bir şekilde olabildiğince yüceleceksiniz.
¹: buradaki (الكتاب) cins ismidir. Yani çoğul manasındadır. Bir kıraat'te bu kelimenin çoğul formu ile (الكُتب) şeklinde okunması da (kurtubi) bunu destekler.
5- Artık o ikisinden [iki bozgunculuk'tan] ilkinin vadesi geldiğinde, şiddetli bir perişan etme [gücüne] sahip kullarımız size karşı yönlendirdik ve yurtların arasına baskın yaptılar¹. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.
¹: buradaki (جاس) fiili "evlerin aralarında dolaşıp, gidip gelirken onları katlettiler" manasındadır. (taberi, orjinal metinde bunu söylemektedir. : فجاسوا خلال الديار، فقتلوهم ذاهبـين وجائين)
Bu fiil (حوس) olarak da okunmuştur (zamahşer:keşşaf) manası ise "baskın yaparak yayılmak, savaşta düşmanı vurmak" demektir (lisanu-l Arab) manalar birbirine yakındır.
6- Sonra, onlara karşı devleti-üstünlüğü size çevirdik, sizi mallarla ve çocuklarla destekledik ve sizi nefer [seferber] olarak daha çok yaptık.
7- İyilik ettiyseniz, kendi canlarınız için iyilik ettiniz; kötülük ettiyseniz, o da sizin içindir. Artık sonun vadesi geldiği zaman yüzlerinize kötülük etsinler, ibadethaneye ilk defasında girdikleri gibi girsinler ve üzerinde oldukları ne varsa tamamen yıkıp yok etsinler diye [onları göndeririz¹].
¹: "beasnehum=بعثناهم" ifadesi hazf edilmiştir[atılmıştır]. (Zamahşeri:keşşaf)
8- RAB'binizin size merhamet etmesini umun¹. Eğer başa dönerseniz biz de başa döneriz. Cehennemi kâfirler [gerçeği örtenler] için bir hapis yaptık.
9- Gerçekten, bu kur'an en sağlam olana yumuşakça iletir ve düzgün-iyi eylemlerde bulunan o inançlılara, kendileri için büyük bir ödül olduğunu müjdeler.¹
¹: buradaki (يبشّر) ifadesi şeddesiz olarak (يبشر) şeklinde de okunmuştur. (kadı beydavi) ilkinde "müjdelemek" diğerinde "sevindirmek" manasındadır. (müfredat : بشر)
10- Bir de ahirete [son hayata] inanmayanlara ise kendileri can yakıcı bir azap hazırladığımızı [müjdeler].
11- İnsan, hayırlı duası gibi¹ şerli dua ediyor. İnsan, [en başından beri] çok aceleciydi.
¹: Buradaki "kef=ك" harfi hazf edilmiştir. (Nehhas: i'rab-ul kur'an)
12- Geceyi ve gündüzü, iki ayet [işaret] yaptık. RAB'binizden bir ikramı aramanız için ve senelerin sayısını ve hesabı bilmeniz için gecenin ayetini [işaretini] kaldırdık ve bir gösterici [aydınlatıcı] olarak gündüzün ayetini [işaretini] yaptık. Bir de kendisini tam bir açıklama olarak açıkladığımız her şeyi [açıkladık].
13- Boynundaki kuşunu¹ kendisine sardığımız her bir insanı da... Yayılmış-serilmiş olarak kendisiyle karşılaşacağı bir kitabı kıyamet gününde kendisi için (ortaya) çıkarırız.
¹: "kuş" ile kasıt, İnsanın eylemleri veya şansı veya kaderi veya kendisine yazılmış olan hayır ve şerdir. (zad'ul mesir, zamahşeri:keşşaf)
14- "Oku kitabını, bugün sana karşı bir devamlı hesapçı olarak kendi benliğin yeterli."
15- Kim yolu bulduysa sadece kendi canı için yolu buldu; kim yolu kaybettiyse sadece kendi aleyhine yolu kaybetti. Herhangi yüklenici [günahkar], başkasının yükünü yüklenmez. Biz, herhangi bir elçi yönlendirinceye kadar azap edecek değildik.
16- Herhangi bir kenti (eylemleri sebebiyle)¹ helak etmeyi istediğimiz zaman onun [kentin] zengin şımarıklarını² çoğaltırız³, onlar onda [kentte] hadlerini aşarlar, böylece söz (azap) kendilerine hak [şart] olur. Ardından orayı tamamen yıkıp yok ederiz.
¹: - Rad 11 "Gerçekten Allah, hiçbir milleti kendi benliklerinde bulunanları kendileri değiştirene kadar değiştirmez."
-Nisa 147 "Eğer şükretmiş ve inanmış iseniz, Allah size neden azap etsin?"
-Kasas 59 "...milleti zalimler olandan başka kentleri helak edecek değiliz" ayetleri nedeniyle bu ayeti "eylemleri sebebiyle bir kenti helak etmeyi istediğimiz zaman" olarak anlamak gerekir.
²: (Fahreddin Razi)
³: bu fiil (أمرنا), (آمرنا) ve (أمّرنا) olarak üç şekilde de okunmuştur. ilkinde "emir ettik" ikincisinde "çoğalttık" üçüncüsünde "amirler yaptık" mânâsına gelir. [ilkinin de "çoğalttık" mânâsına geldiği söylenmiştir.] (kurtubi, zad'ul mesir, keşşaf sahibi, müfredat : امر, Razi)
Burada "emir ettik" manasında olup cümlenin "biz iyiliği emir ettik, onlar ise sınırlarını aştı" manasında olduğu da söylenmiştir. Ancak zamahşeri bu fikre katılmaz, emrin mecaz olduğunu söyler. (Fahreddin Razi, keşşaf sahibi)
17- Nuh'un ardından, kentlerden kaç tanesini helak ettik. RAB'bin devamlı bir haberdar, devamlı bir gören olarak kendi kullarının cezayı gerektiren işlerine yeter.
18- Kimler, acele olanı (dünya hayatını) istiyorsa, ona -yani¹ istediğimiz kimseye-, tercih ettiğimizi² acele veririz, sonra yerilmiş olarak, sürülmüş olarak kendisinin[aazabını] çekeceği cehennemi kendisi için meydana getiririz.
¹: ayetin (لمن نريد) ["istediğimiz kimseye"] ifadesi, (له) ifadesinden bedeldir. (Zamahşeri: keşşaf)
²: ayetin bu kısmı (يشاء) şeklinde de okunmuştur. Bu durumda, "tercih ettiği" fiilinin öznesi insan olabilir. (Zamahşeri:keşşaf) Buna göre "tercih ettiğini (insanın istediğini) acele veririz" mânâsına gelir.
19- Bir inançlı olarak ahireti [son hayatı] istemiş ve ona[ahirete] gereken şekilde gayret etmiş olanlar (evet!) işte onların gayretleri [en başından beri] teşekküre layıktır.
20- [o ikisinin¹] her birine yani bunlara da şunlara da RAB'binin bağışından destekleriz. RAB'binin bağışı [en başından beri] yasaklanmış değildi.
¹: buradaki (كلاً) kelimesinin sonundaki tenvin, muzafun ileyh'ten bedeldir. (kadı beydavi, keşşaf sahibi) yani (كلهما) anlamındadır.
21- Bak, onları birbirlerine nasıl üstün kıldık? Ahiret [son] derece bakımından daha büyüktür ve üstünlük bakımından daha büyüktür.
22- Allah ile beraber başka bir Tanrı kabul etme. Aksi halde bir yerilmiş olarak, yüz üstü bırakılmış olarak oturursun (kalırsın)
23- RAB'bin ancak kendisine kulluk etmenizi, anne-babaya olabildiğince iyilik [etmeyi]¹ kararlaştırdı². O ikisinden [anne ve babadan] biri veya her ikisi, yanında büyüklüğe [ihtiyarlığa] ulaşırsa, o ikisine "öf!" deme. İkisini azarlama ve ikisine çok değerli bir söz söyle.
¹: "İhsanen=إحسان" Meful'u mutlaktır. (Müşkül irabu-l kur'an) Buna göre hazf edilmiş bir (أحسن) ["İyilik edin"] fiili olmalıdır.
²: "Kada=قضى" fiili "hükmetti, emir etti" manasındadır.
Bu fiilin (وصي) şeklinde de okunması (Zamahşer:keşşaf) bunu destekler.
24- o ikisine [anne ve babaya] rahmetten olan tevazu kanadını indir [onları koru] ve "RAB'bim! O ikisinin beni çok küçükken terbiye etmesi gibi onlara merhamet et." de.
25- RAB'biniz, kendi benliklerinizde bulunanları en iyi bilendir. Eğer siz düzgün-iyi kişiler olursanız,[bilin ki] kesinlikle o [RAB'biniz], hatasından dönüş yapanlar için [en başından beri] çok bağışlayandı.
26- Yakınlık sahibine, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Büsbütün dağıtıp savurma.
27- Kesinlikle, dağıtıp savuranlar şeytanların kardeşleri olmuştur. Şeytan ise, RAB'bine nankör olmuştur.
28- Eğer, RAB'binden bir rahmetin arayışını umarak onlardan kesinlikle vazgeçersen onlara kolay (yumuşak) bir söz söyle.
29- Elini, boynuna kelepçelenmiş yapma [cimri olma¹] ve onu [elini] büsbütün de açma [israf etme]. Aksi halde kınanmış, bitkin düşmüş olarak oturursun (kalırsın).
¹: cimrilikten kinayedir. Mesela (هو مغلول اليد) ["O eli kelepçelenmiş/bağlanmış olandır"] denilir ki "cimri" manasındadır (müfredat : غل)
30- Gerçekten, RAB'bin rızkı tercih ettiği kimseye yayar[genişletir] ve [tercih ettiği kimseye] ölçüler [sınırlar]. Gerçekten o, [en başından beri] kullarından devamlı haberdardı, devamlı görendi.
31- Yoksulluğun endişesiyle evlatlarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi biz rızıklandırıyoruz biz! Gerçekten, onları öldürmek [en başından beri] büyük bir hataydı.
32- Zina'ya yaklaşmayın. Kesinlikle o, çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.
33- Hak¹ olmadıkça [gerekmedikçe] Allah'ın haram ettiği bir canlıyı öldürmeyin. Kim, mazlum olarak öldürülürse [bilin ki] onun velisine bir yetki vermiştik. Artık [velisi], öldürmede israf etmesin [aşırıya gitmesin]². Gerçekten ona, [en başından beri] yardım edilmişti.
¹: "Hak" ile kasıt edilenin kısas, bozgun, yol kesme, nefsi müdafaa, insanları savunma (bakara 178, bakara 190-194, Nisa 75, Hac 39, Maide 32-33) gibi nedenler olduğu Maide 32-33 ayetlerinde açıklandı.
²: "intikam ateşiyle daha fazla insana zarar vermesin, katile ceza verirken, onun yaptığından daha fazla bir ceza vermesin" manasındadır.
34- Yetimin malına, kendisi güçlü (olgunluk) çağına ulaşıncaya kadar, ancak en güzeliyle yaklaşın. Anlaşmayı tamamen yerine getirin. Gerçekten anlaşma [en başından beri] mesuliyet [sorumluluk] gerektirdi.
35- Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, en doğru kıstas [terazi] ile tartın. İşte bu, daha hayırlıdır ve tevil (yorum) açısından daha güzeldir.
36- Kendisinde sana herhangi bir bilgi olmayan [şeyin] peşine düşme. Kesinlikle işitme, görme ve gönül... bunların hepsi ondan sorumludur.
37- Yerde böbürlenerek yürüme. Kesinlikle sen, yeri [dünyayı] asla parçalayıp yaramayacaksın ve uzunlukça (boy bakımından) dağlara ulaşamayacaksın.
38- İşte bunların yani kötülerinin¹ hepsi, RAB'binin katında [en başından beri] hoş görülmemişti.
¹: buradaki (سيئه) ifadesi (سيئةً) şeklinde de okunmuştur (Verş mushafı) Buna göre (كان)'nin haberi olarak şöyle bir çeviri yapılabilirdi:
"işte bunların hepsi, RAB'binin katında [en başından beri] kötüydü , hoş görülmemişti."
39- İşte bunlar, RAB'binin hikmetten sana vahiy ettiklerinden[bazıları]dır. Allah ile beraber başka bir Tanrı kabul etme. Aksi halde kınanmış, sürülmüş olarak cehennemin içine atılırsın.
40- RAB'biniz, oğulları size seçip ayırdı ve meleklerden dişiler mi edindi? Kesinlikle siz, çok büyük bir söz söylüyorsunuz.
41- Elbetteki, düşünüp öğüt almaları için, bu kur'an'ı halden hale çevirip açıkladık. [kur'an] onlarda ancak nefreti artırıyor.
42- "Şayet, söyledikleri gibi, onunla birlikte (başka) Tanrılar olsaydı, o zaman mutlaka arş'ın [yönetimin] sahibine bir yol ararlardı." de.
43- O münezzehtir. Ulu olarak, büyük olarak onların söylediklerinden daha yücedir.
44- Yedi (birçok) gök,¹ yer [dünya] ve onların içindeki kimseler onu [Allah'ı] tesbih ediyor. Herhangi bir şeyden ne varsa ancak onun övgüsüyle tesbih ediyor; fakat onların tesbihini anlamazsınız. Kesinlikle o, [en başından beri] bir halimdi, çok bağışlayandı.
¹: "yedi gök" ile ilgili bilimsel açıklamalar fussilet 9-12 ayetlerinde yapıldı.
45- kur'an okuduğun zaman, sen ve ahirete [son hayata] inanmayan kimselerin arasını gizlenmiş bir set yaptık.
46- Onu [kur'an'ı] anlarlar diye kalplerinin üzerine kalkanlar ve kulaklarının içine bir ağırlık yaptık.¹ Kur'an'da RAB'bini kendi tekliği [ile] andığın zaman nefret ederek arkalarının üzerine dönerler.
¹: Diğer ayetlerde, insanın eylemine göre Allah'ın yol göstermesi ve yolu kaybettirmesi (soldaki sure; sağdaki ayet numarası : 4:155, 63:3, 10:74, 40:35, 13:27) insanın eylemine karşılık Allah'ın eylemde bulunduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu ayette onların kendi iradeleriyle suçlu olmalarından dolayı, kur'an'ı anlamalarının Allah tarafından engellenmiş olduğu belirtilmektedir. Bugün kur'an'da her okuduğu yerden bir mantıksızlık ve çelişki bulduğunu zanneden insanlar da bu kapsama giriyor.
47- Sana kulak verdikleri vakit neye kulak verdiklerini ve zalimler "Siz, ancak sihirlenmiş bir kişiye uymaktasınız" derlerken o vakit onların gizli konuşmasını biz en iyi bileniz.
48- Bak, senin için nasıl misaller örneklendirdiler de yolu kaybettiler? Artık, herhangi bir yola güçleri yetmiyor.
49- "Biz, kemikler ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı? biz mi yeni bir yaratılış olarak mutlaka yeniden yaratılmış olacağız?" dediler.
50-51 "(isterseniz) bir taş veya bir demir veya göğüslerinizde büyüyenlerden (hayallerinizden) bir yaratık olun (mutlaka yeniden yaratılmış olacaksınız)!" de. Ardından "Bizi kim başa [ilk halimize] döndürür ?" diyecekler, "Sizi ilk defasında başlatan [bunu yapar]" de. Ardından başlarını alaycı bir şekilde sallayarak "Bu ne zamandır?" diyecekler. "Çok yakın olmasını umarım." de.
52- Sizi çağırdığı günü [an]! Ardından onun övgüsüyle cevap vermeyi dilersiniz ve ancak pek az kaldığınızı düşünürsünüz.
53- Kullarıma söyle¹, en güzel olanı söylesinler. Kesinlikle, şeytan onların arasına bozmaya girer. Kesinlikle, şeytan [en başından beri] insanlara apaçık bir düşmandı.
54- RAB'biniz sizi en iyi bilendir. Tercih ederse, size merhamet eder veya tercih ederse size azap eder. Seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.
55- RAB'bin göklerde ve yerde [tüm evrende] bulunan kimseleri en iyi bilendir. Elbetteki, Nebi'leri birbirlerine üstün kıldık.¹ Davud'a bir Zebur verdik.
¹: Bakara 285. ayette "Nebi'lerden hiçbirinin arasında ayrım yapmayız" denilmektedir. Aradaki farkı görmeyenler, bu iki ayet arasında çelişki olduğunu sanıyor. Bakara 285. ayette inançlıların böyle söylediği yazmakta; İsra 55. ayette ise Allah'ın bir üstünlük verdiğinden bahsetmektedir. Bu iki ayet kısaca: "Nebi'ler kendi aralarından birbirlerinden üstündür. Ama siz ayrım yapmayın" demektedir.
56- "Allah'tan beride [kendilerinin Tanrılar olduğunu¹] iddia ettiğiniz [şeyler] dua edin. Sizden (o) sıkıntıyı kaldırmaya ve değiştirmeye sahip değiller güçleri yetmez.
¹: iki meful hazf edilmiştir [atılmıştır]. Cümle (زعمتموهم آلهة) manasındadır (müşkil irabu-l kur'an)
57- İşte onların dua ettiği kimseler, "Hangisi daha yakın?" [diye] RAB'lerine vesile arıyorlar, onun rahmetini umuyorlar ve onun azabından korkuyorlar. Gerçekten, RAB'binin azabı, korkunçtu.
58- Kıyamet gününden önce, kendisini helak edici olmadığımız veya şiddetli bir azap olarak azap edici olmadığımız hiçbir kent yoktur¹. İşte bu, (o) kitapta [en başından beri] satırlanmıştı-yazılmıştı.
¹: Bu ayette bir keyfiyet yoktur; olacak şeyleri önceden haber verme vardır. Bir nevi "Öyle ya da böyle her kentin içinde mutlaka isyan eden bir millet ortaya çıkacak, sonucunda biz de kendilerini helak edeceğiz." denilmektedir. Ayetin sonunda levhi mahfuz'dan bahsetmesi ve Kasas 59 "...milleti zalimler olandan başka kentleri helak edecek değiliz" ayeti bu fikri doğrular.
59- [bilinen¹] ayetleri [mucizeleri] göndermekten bizi alıkoyan ancak öncülerin-öncekilerin onları [o ayetleri] yalanlamalarıdır. Semud [milletine]² bir gösterici [aydınlatıcı] olarak, (o) dişi deveyi verdik. Derken ona [dişi deveye] zulüm ettiler. (o) ayetleri [mucizeleri] ancak, korkutmak için gönderiyoruz³.
¹: onların istediği mucizeler, kur'an gibi bir mucize değil; İsra 90-93 ayetlerinde anlatıldığı gibi keyfi mucizelerdir. Yoksa, kur'an kendilerine gayb haberleri vererek (Rum 1-3 gibi), üstün edebiyatı ile kendilerine meydan okuyup aciz bırakarak (bakara 23-24) yeterince mucize sundu, onlar olağanüstü mucizeler bekliyor. Bugün bizim için de bilimsel mucizeler kanıt teşkil etmektedir. Enbiya 30 da big bang, zariyat 47 evrenin genişlemesi, Fussilet 9-12 gezegenlerin oluşumu ve kur'an'ın kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir sözü olmayan aksine isabetli ve bağdaşabilen ayetleri olan bir kitap olması bize yeterince mucizedir.
²: buradaki (أهل) kelimesi hazf edilmiş [atılmış] olmalıdır. Devamında geçen (ظلمو) ["zulüm ettiler"] eyleminin çoğul olması bunu gösteriyor.
³: bu ifade, "geçmişte mucizeler yaratarak denizi ayıran, ölüyü dirilten yaratıcı, bugün neden kötülüklere karşı aynı mucizeleri yaratmaz?" sorusunun cevabıdır. Mucizeler, insanları kurtarmak için değil; insanları korkutmak ve uyarının Allah'tan olduğunun bilinmesi amacıyla gelmiştir.
60- Hani, sana "RAB'bin, insanları kuşattı." demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve kur'an'da, (o) lanetlenmiş [rahmetten kovulmuş] ağacı, insanlar için ancak bir fitne [sınama] yaptık. [bu] onlarda ancak büyük bir taşkınlığı artırıyor.
61- Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. Hemen secde ettiler. Ancak iblis¹ hariç [o secde etmedi] "bir çamur olarak yarattığın kimseye secde eder miyim?" dedi
¹: hicr 31. Ayetin dipnotuna bakınız.
62- "Bana karşı değerli saydığını şu [kişiyi] bana haber ver! Yemin olsun ki eğer kıyamet gününe kadar beni ertelersen, pek azı müstesna, onun soyunu mutlaka yeyip bitireceğim!
63-64- [RAB'bin] "Git! Artık, onlardan kim sana uyarsa, cehennem tam bir ceza olarak kesinlikle sizin cezanızdır" dedi. "Onlardan gücünün yettiği kimseyi sesinle rahatsız et, atlıların ve adamların¹ ile onlara karşı şiddetle bağır, onlara mallarda ve oğullarda ortak ol, onlara vaat ver²!." Şeytan, onlara ancak bir aldatma vaat eder.
¹: burası (رجالك) olarak da okunmuştur (Zamahşeri:keşşaf, kadı beydavi) bu okuyuşa göre çeviri yapıldı.
²: buradaki emirler, tıpkı Fussilet 40. Ayette ''Tercih ettiğinizi yapın!" denilmesi gibi, kendi haline bırakma manasındadır (Zamahşeri:keşşaf) yani meydan okumadır.
65- "Gerçekten, benim kullarıma [gelince] onlara karşı, sana hiçbir yetki [mevcut] değildir." vekil olarak RAB'bin yeter.
66- RAB'biniz, ikramından aramanız için büyük suda sizin için gemileri sürükleyendir. Gerçekten o, size [en başından beri] bir rahimdi.
67- Denizde size sıkıntı temas ettiği zaman dua etmiş olduğunuz kimseler kayboldu, ancak o [Allah kaldı]. Ardından [o] sizi karaya doğru [çıkarıp] kurtardığı zaman vazgeçtiniz. İnsan, [en başından beri] çok nankördü.
68- Siz [üzerinde olduğunuz]¹ halde, kara tarafını [Allah'ın] dibe geçirmesinden veya taş fırlatan bir fırtınayı üzerinize göndermesinden emin misiniz? Sonra kendiniz için herhangi bir vekil bulamazsınız.
¹: buradaki (بكم)["sizi"] sözü hal; (جانبَ البر)[ "kara tarafını"] sözü ise (يخسف) ["geçirmesi"] fiilinin meful'ü yani nesnesidir. (zamahşeri:keşşaf)
69- Yoksa gerçeği örtmüş olmanız sebebiyle bir başka defasında onun [denizin] içine sizi tekrar getirip, ardından üzerinize rüzgardan kırıp geçiren bir kasırga gönderip de sizi boğmasından emin misiniz? Dahası, bize karşı ona (bu olaylara) bir intikamcı¹ bulamazsınız.
¹: (keşf ve-l beyan)
70- Elbetteki, Adem'in oğullarını değerli kıldık. Onları karada ve denizde (bütün dünyada) taşıdık, onları temiz olanlardan rızıklandırdık ve yarattıklarımızdan çoğuna tam bir üstünlük olarak üstün kıldık.
71- Bütün insanları imamlarıyla çağıracağımız günü [an]!¹. Artık, kimlerin kitabı sağına verilirse, onlar kitaplarını okur ve kendilerine kıl [kadar] zulüm edilmez.
¹: buradaki (يوم )kelimesi, Gizli bir (اذكر) kelimesi ile mensup olmuştur. (kadı beydavi)
72- Kim bunda [bu anlatılanlarda]¹ körlük ettiyse [bilsin ki] ahirette de [son hayatta da] körlük etmiştir ve yol bakımından daha çok yolu kaybetmiştir.
¹: Bunun dünya hayatına işaret edip "kim bu dünya hayatında bunlara körlük ederse" manasında olması mümkündür (kurtubi, zad'ul mesir)
73- Ondan [vahiy'den] başkasını bizim üzerimizden uydurman için neredeyse sana vahiy ettiğimiz konusunda seni fitneleyeceklerdi (saptıracaklardı). O zaman [uydurduğunda] seni mutlaka ama mutlaka çok yakın bir dost edineceklerdi.
74- Şayet seni (vahiy üzerine) sabitlememiz olmasaydı elbetteki sen onlara neredeyse az bir şey meyil edecektin.
75- O zaman hayatın (azabını) kat kat ve ölümün (azabını) kat kat mutlaka sana tattırırdık. Dahası bize karşı herhangi bir devamlı yardımcı bulamazsın.
76-77- Gerçekten, seni [o bölgeden] çıkarmak için neredeyse seni o yerden rahatsız edeceklerdi. [Bunu başarmış olsalardı]o zaman senden önce elçiler'den olarak gönderdiğimiz kimselerin kanunu olarak onlar ancak pek az kalırlardı. Bizim kanunumuz için, hiçbir değişiklik bulamazsın.
78- Güneşin sarkması¹ zamanından, gecenin kararmasına doğru yönelişi (namazı) ayakta tut (gereğince kıl). Sabahın okunmasını (kur'an'ını) da²... Gerçekten sabahın okunması (kur'an'ı) [en başından beri] şahitlenmişti.
¹: buradaki (دلوك) kelimesi için "güneşin en tepede göründüğü vakit", "güneşin batıya sarkması" anlamları verilmiştir. . (keşşaf sahibi, kurtubi, zad'ul mesir, müfredat : دلك)
Gerçekte güneşin batıya sarkması gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak, kur'an ilk muhataplarına namaz vaktini belirtmek için bu şekilde bir tarif kullanmak zorundaydı." Dünya kendi ekseninde, x noktasına kadar döndüğü zaman, dünyanın şu noktasında bulunursanız namazı kılın" şeklinde bir ifade kullanması beklenemez.
²: "Sabah namazını da [kıl]" manasında olduğu söylenmiştir (kadı Beydavi, kurtubi)
79- Geceden [bir kısım] vardır. Artık senin için bir nafile[fazladan]¹ olarak, [uykudan] onunla² uyan³. RAB'binin seni övülmüş bir makama yönlendirmesini ümit et⁴.
¹: "nafile=نافلة" vacip [şart] emire ilave edilendir. (müfredat :نفل)
²: "kur'an ile uyan" veya "namaz ile uyan" anlamındadır. Kur'an ile uyanmak manasında olsa bile, bu gece namazı anlamındadır. (müfredat : هجد, kurtubi)
³: "teheccüd=تهجد" uyuyup uyanmak anlamındadır.(müfredat :هجد) Buradan gece namazının uykunun ardından uyanıp, kılınan bir namaz olduğu anlaşılıyor.
⁴: (müfredat : عسي)
80 - "RAB'bim! Bir doğruluğun girişine girdir, bir doğruluğun çıkışına çıkart ve tarafından benim için devamlı yardımcı olan bir yetki-delil-kuvvet yap." de.
81- "Hak [gerçek] geldi ve batıl [yalan] geride kaldı. Gerçekten batıl [yalan], [en başından beri] çokça geride kalıcıydı" de.
82- kur'an'dan, inançlılar için bir şifa ve bir rahmet olan ne ise onu kısım kısım indiriyoruz¹. O, Zalimlerde ancak kaybı artırıyor.
¹: ayetin bu kısmı (ننْزل) ve (نُنزِّل) olarak iki şekilde de okunmuştur (Zamahşeri:keşşaf, kadı beydavi) manaları aynı olsa da, ilki "topluca indiriyoruz" ikincisi "peyderpey indiriyoruz" manasındadır. Her iki fiil de kur'an için kullanılmıştır.
83- İnsana iyilik ettiğimiz zaman, yanı ile burun kıvırıp [kibirli bir şekilde] vazgeçer; ona şer temas ettiği zaman bir umut kesen olur.
84- "Her biri, kendi şekline-karakterine göre eylemde bulunuyor. Artık RAB'biniz yol bakımından en doğru olan kimseyi daha iyi bilir." de.
85- Sana ruh hakkında soruyorlar. "Ruh, RAB'bimin emrinden/işindendir. Size, (o) bilgiden¹, ancak pek az verildi." de.
¹: bazen muzafun ileyh hazf edilir, muzaf bundan bedel olarak harfi tarif veya tenvin alır (İlhami haktan Arapça dil bilgisi)
Buradaki (العلم) kelimesi, hazf edilmiş bir muzafun ileyh olan (ه) zamirinden bedel olabilir. Buna göre ayet ''size, onun [Ruh'un] bilgisinden ancak pek az verildi "manasında olabilir.
86-87- Şayet tercih etmiş olsaydık sana vahiy ettiğimizi mutlaka giderirdik. Dahası, o konuda bize karşı, kendin için herhangi bir vekil bulamazsın. Ancak, RAB'binden bir rahmet hariç. Gerçekten onun ikramı [en başından beri] sana çok büyüktü.
88- Gerçekten, insan ve cin[türü]¹ bu kur'an'ın benzerini getirmek üzere toplansa, birbirlerine devamlı arka çıkanlar [destekleşenler] olsalar bile, onun [kur'an'ın] benzerini getiremezler².
¹: istiğrak yoluyla "insanlar ve cinler" manasındadır.
²: 1400 yıl öncesinden kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir sözü olmayan aksine isabetli ve bağdaşabilen ayetleri olan, her çağın bilimine uygun şekilde yorumlamaya müsait bir yapısı olan, her okuyanın aradığını veren; mucize isteyene mucize; mesaj isteyene mesaj; bir sistem arayanlara bir sistem; inkar etmek için bahane arayanlara bahane veren bir kitabın benzeri asla getirilemez.
89- Elbetteki, bu kur'an'da insanlar için her bir örnekten, halden hale çevirerek açıkladık. Derken, insanların çoğunluğu şiddetle karşı çıktı, ancak küfre [gerçeği örtmeye razı oldu].
90-93 "Sen, bize yerden bir [su] kaynağı fışkırtıncaya veya bir hurma ağacından ve bir üzümden oluşan, senin de aralarında fışkırttıkça fışkırtacağın ırmaklar olan sana ait bir cennet [bahçe] oluncaya veya iddia ettiğin gibi göğü yumuşak parçalar olarak üzerimize düşürünceye veya Allah'ı ve melekleri karşılıklı halde getirinceye veya takılardan/altından sana ait bir ev oluncaya veya sen göğe kalkıncaya kadar asla sana inanmayacağız! Sen, Kendisini okuyacağımız bir kitabı bize parça parça indirinceye kadar da göğe kalktığına asla inanmayacağız!" dediler. ''RAB'bim münezzehtir! Ben elçi bir beşerden başkası değildim ki?" de.
94- Doğru yol rehberi kendilerine geldiği zaman, "Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?" demelerinden başkası, insanları inanmaktan engellemedi.
95- [Onlara] söyle¹, şayet yerde [dünyada] tatmin olarak gezip dolaşan melekler olsaydı, kendilerine gökten bir elçi olarak mutlaka bir melek indirirdik.
¹: bu ayet (قل) emrinin ''şöyle söyle" manasıyla sınırlı olmayıp "bildir, bunu dediğimizi söyle" manasında olduğunun kanıtıdır.
96- "Benimle sizin aranızda bir devamlı şahit olarak Allah yeter. Kesinlikle o, [en başından beri] kullarından devamlı haberdardı, bir devamlı görendi." de.
97- Allah, kime yol gösterirse, artık o doğru yolu bulandır; kimlere yolu kaybettirirse¹, onlar için, ondan beride veliler asla bulamazsın. Onları kıyamet gününde yüzleri üzerine kör, dilsiz ve sağır olarak sürüp toplarız, barınakları cehennemdir. Her ne zaman (cehennem) dinerse, alev bakımından onları(n azabını) artırırız.
¹: tercihi, keyfi değildir. bu manada olan ayetlerde "kimi tercih ediyor?" sorusunu sorarak diğer ayetlerden Allah'ın sadece tercihe göre tercihte bulunduğunu anlıyoruz. Örneğin Rad 27. Ayette "Allah [samimi bir şekilde] kendisine yönelen kimseye hidayet ediyor [doğru yola iletiyor]" diyerek, tercihin yine doğru tercihe dayandığını görüyoruz.
98- İşte bu, ayetlerimizi [mucizelerimizi] örtüp görmezden gelmeleri ve "Biz, kemikler ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz mi cidden yeni bir yaratılış olarak yeniden yaratılmış olacağız?" demeleri nedeniyle onların cezasıdır.
99- Gökleri ve yeri [tüm evreni] yaratan Allah'ın, kendilerinin mislini yaratmaya imkanı olduğunu hiç görmediler mi? [Allah] kendileri için, kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bir süre sonu yaptı. Zalimler şiddetle karşı çıktı; ancak küfre [gerçeği örtmeye razı oldu]
100- "Şayet siz, RAB'bimin rahmetinin hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman harcama korkusuyla mutlaka (sıkıca) tutardınız. İnsan, [enbaşından beri] çok cimriydi." de.
101- Elbetteki, Musa'ya açık kanıt olan dokuz¹ ayet [mucize] vermiştik. İsrail'in oğullarına sor, hani [Musa] onlara geldiği zaman, Firavun ona ''gerçekten ben, senin büyülenmiş [olduğunu] düşünüyorum ey Musa!" demişti.
¹: bu ayetler [kanıtlar] şunlardır:
1- Dev yılana dönüşen asa [Araf 107]
2- Musa'nın elinin bir anda bembeyaz olması [Araf 108]
3- Sihirbazların sihirlerinin bozulması [Araf 116-122]
4- Kuşatıcı bela/Tufan [Araf 133]
5- çekirge |Araf 133]
6- haşere [Araf 133]
7- kurbağa [Araf 133]
8- kan [Araf 133]
9- Denizin ikiye ayrılması [Şura 63-68]
Musa peygamberin bunlardan başka mucizeleri de vardır. Ancak, buradaki dokuz tanesi ile kasıt edilen mucizeler Firavun'un gördüğü mucizelerdir. Dokuz mucize ile "Firavun'un gördüğü mucizelerin" kasıt edildiğinin delili ise Neml 12. Ayettir.
102- [Musa] "Elbetteki sen, bir ibretlik olarak bunları[mucizeleri] göklerin ve yerin RAB'binden başkasının indirmediğini bilmiştin. Gerçekten ben, senin mahvolmuş [olduğunu] düşünüyorum ey Firavun!" dedi.
103- Ardından [Firavun], onları o yerden [bölgeden] rahatsız etmeyi istedi. Derken, onu ve beraberindeki kimseleri topluca boğduk.
104- Onun [Firavun'un] ardından, İsrail'in oğullarına "O yeri [bölgeyi] yurt edinin. Diğerinin-ahiretin vadesi geldiğinde, sizi birbirinize geçmiş bir halde getirdik¹" dedik.
¹:buradaki (جئنا ب) ["getirdik"] ifadesi geçmiş zaman fiilidir. Bahsedilen olay henüz olmadığı halde geçmiş zaman fiili anlatılması, olayın mutlaka olacağını vurgulamak amaçlıdır.
105- Sadece Hak [gerekli] olarak onu indirdik; o da sadece Hak [gerekli] olarak indi. Seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik
106- kur'an'ı... Onu insanlara sakince ağır ağır okuman için onu [kısımlara¹] ayırdık. Onu [kur'an'ı] parçalar halinde kısım kısım indirdik.
¹: buradaki (فرقناه) ifadesi, tef'il formundan (فرّقناه) olarak da okunmuştur. (keşşaf sahibi) bu anlam tercih edildi.
Ayetin bu ifadesi yazdığımız şekilde de açıklanmıştır, "içinde gerçeği ve yalanı ayırdık" şeklinde de açıklanmıştır. (müfredat: فرق) Buna göre şeddesiz olarak (فرقناه) okuyuşu tercih edilmelidir.
Ayrıca ayette hazf edilmiş bir (في) harfi cerr'i olduğunu söylemek gerekir. (kadı beydavi)
107- "Ona İnanın veya inanmayın, gerçek şu ki, kendilerine ondan [kur'an'ın inişinden] önce (o) bilgi verilmiş olanlar, kendilerine okunup teşvik edildiği zaman secde halinde çeneler üstüne (duaya) kapanırlar." de.
108- "RAB'bimiz münezzehtir! Gerçekten RAB'bimizin vaadi [en başından beri] mutlaka yapılmıştı [gerçekleşmişti]." derler.
109- Ağlayarak Çeneleri üstüne (duaya) kapanırlar ve [kur'an] onlarda huşuyu artırır.
110- "(Dua ettiğiniz yaratıcıya) Allah ismi verin¹ veya Rahman ismi verin. Hangisini verirseniz verin, en güzel isimler onundur." de. Yönelişinde (Namazında/ibadet yerinde²) (sesini) çok açma ve onu (sesini) kısma. Bunun [bu ikisinin] arasında bir yol ara.
¹:buradaki (ادعو) ["dua edin/çağırın"] emri "isim verin" manasındadır. Mesela aynı fiil kullanılarak (دعوت ابني زيدا) ["oğluma zeyd (ismini) dua ettim/verdim"] denilir. (müfredat: دعا)
²: "Salat =صلاة" kelimesi hem namaz, hemde ibadet mekanı anlamında kullanılır. (müfredat : صلي)
111- "Övgü, hiç çocuk edinmemiş, mülkte[yönetimde] kendisine ait hiç ortak bulunmamış ve acizlikten yana [yardım eden] bir velisi hiç olmamış Allah içindir." de. Onu, büyüttükçe büyüt (tekbir).
Comentarios