1- Elif, lam, Mim.
2-3- İşte bu, güzellik edenlere bir rehber ve bir rahmet olarak hikmetli kitabın ayetleri'dir.
4- [Güzellik edenler]ahirete [son hayata] yakinen-kesin olarak inanır bir haldeyken, namazı sürekli olarak gereğince kılan ve zekatı verenlerdir.
5- İşte onlar, RAB'lerinden bir rehber üzerindedir. İşte onlar, başarılı olanların ta kendileridir.
6- İnsanlardan [bazı] kimseler, bilgisizce Allah'ın yolunu kaybettirmek¹ için ve onları² (ayetleri) bir alay konusu edinmek için, sözün boşunu [olayların-sözlerin gereksiz olanlarını]³ satın alıyor. İşte onlara (evet!) onlara alçaltıcı bir azap vardır.
¹: "şaşırtmak için" [ليُضِلو] ve "şaşırmak için" [ليَضِل] şeklinde iki okuyuşla da okunmuştur. (kurtubi)
²: "Onu/onları" [ها] zamiri "ayetlere" de işaret edebilir, "Allah'ın yoluna" da işaret edebilir.
³: "Hadis=حديث" hiç yokken ortaya çıkan her şeye denilir. (Mekayısi-l lugat: حدث) söz olsun olay olsun her her şeyi kapsar. Yani ayette eleştirilen şey konuşmada boş olan şeylerle sınırlı değildir. Allah'ın yolundan alıkoymak ve onunla (Allah'ın yoluyla veya ayetleriyle -hiç fark etmez ikisi de aynı manaya çıkar- ) alay etmek için istenilen her türlü oyalanma ve boş şeyleri yasaklar.
7- Kendisine Ayetlerimiz okunup teşvik edildiği zaman, sanki onu hiç işitmemiş gibi, sanki iki kulağında bir ağırlık var gibi, büyüklük taslayarak yüz çevirdi. Onu, can yakıcı bir azap ile müjdele!
8-9- Gerçekten, inanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanlara [gelince] onlar için, Allah'ın hak vaadi olarak kendisinde kalıcı oldukları Naim'in cennetleri vardır. O devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.
10- Gökleri, herhangi bir dayanak [direk] olmaksızın yarattı, [Gökleri işte] görüyorsunuz¹... [Yer] sizi yalpalıyor diye, yerin içine ağırlıklar² attı. Onun içinde, her bir kımıldanan [canlıdan] yaydı [meydana getirdi]. Gökten bir su indirdik³. Ardından, değerli her bir çiftten-sınıftan onun [dünyanın] içinde yetiştirdik.
¹: Eski çağlarda, insanlar göğün direklerle ayakta durduğuna ve direklerle yükseldiğine inanırdı. Türklerin eski inançlarında bile, bu inançtan eser vardır.
Hatta, peygambere en yakın zamanlarda yaşamış olan ıbni Abbas, ikrime, Mücahid, hasan, katade gibi birçok kişi de, bu yanlış inanca sahiptir. (ıbni kesir, kurtubi, Fahreddin Razi, zad'ul mesir) kur'an bu yanlış inanca açıkça karşı çıkmaktadır. Bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen, kur'an bu yanlış inanca karşı çıkarak mucize olduğunu bize gösteriyor.
"onları görüyorsunuz" manasında olan (ترونها) fiili, kendi başına ayrı bir cümledir. (zamahşeri: keşşaf, zad'ul mesir rad 2) bu fiilde bulunan zamir, "Gökleri" kelimesinden haldir. (zamahşeri:keşşaf) çünkü (ها) zamiri (سماوات) [yani "göklerin"] dişi olması sebebiyle, onlara dönmektedir.
Bu fiili "direkler" isminin sıfatı yapanlar da vardır, ancak ilkinin daha uygun olduğu söylenmiştir. (zad'ul mesir rad 2)
²: "revasiye=رواسي" kelimesi "resev=رسو" kelimesinin çoğul halidir. Bu kelime "ağırlık" manasındadır.
Örneğin:
"القت السحابة مراسيها
Bulutlar, ağırlıklarını attı" (müfredat : رسو)
Yani "yağmur ağırlığını bıraktı" denir. Naziat 32. Ayette "dağları ağırlaştırdı/yerine oturttu (أرساها)" manasında bu kelime fiil olarak kullanılır. "yerde bulunan ağırlıklar" denilince, genel olarak dağlar anlaşıldığı için bu kelimeye "dağlar" manası verilmiştir.
Ateist Celal şengör dağların depremleri önlediğini değil; aksine dağların depremlere sebep olduğunu iddia etmiştir.
Ancak bu bir çarpıtmadır. Çünkü dağlar depremlerin bir sonucudur; sebebi değildir. Çünkü depremler oldukça dağlar meydana gelir. Bilindiği üzere kıtaların çarpışması sonucu depremler meydana gelir ve bu çarpışmalar kıvrımlı-bindirmeli dağlar meydana getirir. [Erdem gündoğdu plaka (levha) tektoniği. (erdemgundogdu.weebly.com › ...PDF
PLAKA (LEVHA) TEKTONİĞ] )
Şöyle bir örnekle anlatalım: kolunuz yaralandığı zaman kanayan yerde bir yara kabuğu oluşur. Bu bölge vücudun diğer bölgelerine kıyasla kanamaya daha elverişlidir. Ancak "yara kabuğu, kanamanın sebebidir" demek saçmalamaktır. Çünkü kabuk, zaten yaralanma olduğu için meydana geliyor. Celal şengörün iddiası da buna benzemektedir. Çünkü depremler olduğu için dağlar oluşur.
Ayetteki kelimenin "ağırlıklar" manasında olduğunu belirtmiştim. Ayetin kasıt ettiği jeolojik olay konusunda iki hipotez sunabiliriz:
1- İki kıtasal litosfer birbiri ile çarpışmakta ve bunun sonucu olarak kıvrımlı-bindirmeli Himalaya tipi sıradağlar meydana gelmektedir (Sawkins ve diğ., 1974 ten; Ketin, 1994 kıtaların kayması ve levha tektoniği ile ilgili pek çok kaynak bu bilgileri doğrulamaktadır.) belkide bu dağların oluşumu sonucunda kıtaların hareketi yavaşlamaktadır. Tıpkı bir diferansiyel gibi hareketi yavaşlatarak sarsıntıyı azaltmaktadır. Bu fikri bir jeolog olan Peter DeCelles da doğrulamaktadır. (Peter DeCelles - Mountain and earthquake : https://youtu.be/Sx-c4iJWtSI)
2- Yer altında, gerek kıtaların hareketi gerekse dünyanın dönmesi sebebiyle oluşan bir sarsıntıyı engelleyen bir ağırlık olabilir.
Ayetler zamanla doğrulanmaktadır. Örneğin big bang teorisi keşif edilmemiş olsaydı Enbiya 30.ayeti asla anlamayacaktık. Güneşin hareket ettiği keşif edilmemiş olsaydı yasin 38.ayetin bir bilimsel hata olduğunu düşünecektik. Zamanla bu ayetin neyi kasıt ettiği daha iyi anlaşılacaktır.
³: "Gökten bir su indirdi" demek yerine iltifat sanatı uygulanarak "Gökten bir su indirdik" diyerek üçüncü şahıstan birinci şahısa geçilmiştir.
11- "Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Ondan beridekiler ne yarattı? gösterin bana!" [de].¹ Hayır! Zalimler, apaçık bir kayboluşun içindedir.
¹: "De!" [قل] emri atılmıştır [hazf edilmiştir].
12- Elbetteki Allah'a şükür eder diye Lokman'a hikmeti [akılla gerçeği tespit etme kabiliyetini] vermiştik. Kim, şükrediyorsa, sadece kendi canı için şükrediyor; kim nankörlük ediyorsa, [bilsin ki] kesinlikle Allah, bir zengindir [ihtiyacı olmayandır], övgüye layık olandır.
13- Bir vakit lokman oğluna öğüt vererek "Ey biricik oğlum! Allah'a şirk koşma[ortak kabul ]. Gerçek şu ki, şirk çok büyük bir zulümdür.¹" demişti.
¹: Şirk, Allah'tan başkasına kulluk; Tevhid ise, sadece Allah'a kulluktur. İnsan, herhangi bir konuda ya nefsinin kölesi olur, ya da insanların kölesi olur. Sadece Allah'a kul olduğu zaman, kendi arzularının ve insanların kölesi olmaktan kurtularak özgür olur. İnsan şirk koştuğu sürece köle olmaya devam edip kendi kendisine "büyük bir zulüm" yapmış olacaktır. Kur'an bu yüzden şirki "büyük bir zulüm" olarak değerlendirir.
14- İnsana, anne-babasını, "Bana ve anne-babana teşekkür et! Dönüş sadece banadır!" diye tavsiye ettik. Annesi, onu zayıflık-çürüklük üzerine bir zayıf-çürük halde taşıdı. Onun [insanın] ayrılığı [sütten kesilmesi] iki yıldır.
15- "Eğer, sana kendisi hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan [şeyleri] bana şirk koşman [ortak sayman] amacıyla seninle Cihad ederlerse [mücadele ederlerse], onlara gönülden itaat etme. Dünyada [ilk hayatta] tanınana [iyiliğe] uygun bir şekilde o ikisine sahiplik et. Bana, samimi bir şekilde yönelen kimselerin yoluna bağlı ol. Sonra, dönüşünüz sadece banadır. Ardından, bulunmakta olduğunuz eylemlerinizi size haber veririm."
16-19- [Lokman] "Ey biricik oğlum! Gerçekten o (iyiliğin-kötülüğün), herhangi bir hardaldan bir tanecik olsa, ardından bir kayanın içinde veya göklerin içinde veya yerde bulunsa (bile) Allah onu getirir. Gerçekten Allah, bir latif'tir, bir devamlı haberdardır. Ey biricik oğlum! Namazı sürekli olarak gereğince kıl, tanınanı [iyiliği] emir et; tanınmayandan [kötülükten] engelle, sana isabet edene sabır et. Gerçekten bunlar, kararlı[lık gerektiren] işlerdendir. İnsanlara yanağını eğme [kibirli davranma], yerde böbürlenerek yürüme. Gerçekten Allah, övünen kibirlilerin hiçbirini de sevmiyor. Yürüyüşünde orta halli ol ve sesinden [bir kısmını: yüksek, kaba, bilgisiz olanını¹] kıs. Gerçekten, seslerin en tanınmayanı[hoş görülmeyeni], mutlaka cahillerin² (eşeklerin) sesidir." [dedi].
¹: "min savtike=من صوتك" yani "sesinden" cümlesinde bulunan "min=من" yani "-den" manası veren harf, kısmılik bildirir. [te'biz amaçlıdır]. Yani sesin bir kısmının kısılması emir edilir. Devamında geçen ifadeden anlaşılacağı üzere, bu sesten kasıt, rahatsız edici, yüksek, kaba ve bilgisizce olanıdır.
²: "himar=حمار" bildiğimiz merkebe denilir. Bazen bu kelimeyle cahiller tabir edilir (müfredat : حمر) bu anlama göre bir nevi "cahilce konuşma" denilmektedir.
20- Allah'ın, göklerde ve yerde (evrende) bulunanları sizin için hizmete sunmuş olduğunu; kendi nimetini görünür ve görünmez halde size karşı tam yaptığını hiç görmediniz mi? İnsanlardan, bilgisizce, herhangi rehber ve aydınlatıcı bir kitap olmaksızın, Allah hakkında mücadele eden [tartışan] kimseler vardır.
21- Onlara "Allah ne indirdi ise ona bağlı olun." denildiği zaman, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz ne ise ona bağlıyız." dediler. Ya şeytan, onları [atalarını] alevin azabına davet ediyorsa...?
22- Kim, iyilik eden [birisi] olarak yüzünü [kendini] Allah'a teslim ederse, [bilsin ki] artık en sağlam kulpa tutunmayı istemiştir. İşlerin-emirlerin sonucu sadece Allah'adır.
23- Kimler küfr ederse [gerçeği örterse], onların küfrü [gerçeği örtmesi] seni üzmesin. Onların dönüşü sadece bizedir, ardından onların eylemlerini kendilerini haber veririz. Gerçekten Allah, göğüslerin sahiplerini devamlı bilendir.
24- Onları birazcık geçindiririz, sonra onları sert bir azaba mecbur ederiz.
25- Doğrusu: onlara "Gökleri ve yeri (evreni) kim yarattı?" [diye] sorsan, mutlaka ama mutlaka "Allah" diyecekler. "Övgü, Allah'ındır." de. Aksine! Onların çoğunluğu bilmiyor.
26- Göklerde ve yerde (evrende) ne varsa, Allah'ındır. Kesinlikle Allah zengindir, övgüye layık olandır.
27- Şayet, (Allah'ın kelimelerini yazmak için) yerde [dünyada] ağaçtan ne varsa, [hepsi] kalemler olsaydı, deniz ona (mürekkep olarak) destek olsa, ardından yedi (birçok) deniz [daha destek olsaydı], Allah'ın kelimeleri (yine) tükenmezdi. Kesinlikle Allah devamlı üstündür, bir hakimdir/hikmetlidir.
28- Sizin yaratılışınız ve yeniden dirilişiniz, ancak bir tek can[ın yaratılışı ve yeniden dirilişi] gibidir. Kesinlikle Allah, bir devamlı işitendir, bir devamlı görendir.
29- Allah'ın, geceyi gündüzün içine geçirdiğini; gündüzü gecenin içine geçirdiğini¹; güneşi ve ay'ı -her biri, isimlendirilmiş bir süre sonuna doğru akıp giderken- hizmete sunmuş olduğunu ve Allah'ın, eylemlerinizden bir devamlı haberdar olduğunu hiç görmedin mi?
¹: Gece ve gündüzün uzaması ile ilgili bir ifadedir. (müfredat : ولج)
30- İşte bunlar, Allah'ın 'Gerçeğin' ta kendisi olması; onların, ondan [Allah'tan] beride dua ettikleri [şeylerin] ise, 'Yalanın' ta kendileri olmaları ve Allah'ın, en üstün, en büyük olması sebebiyledir.
31- Size ayetlerinden [mucizelerinden bir kısmını] göstermek için, Allah'ın nimeti sayesinde gemilerin denizde akıp gittiğini hiç görmedin mi? Gerçekten, işte bunlarda, çokça sabır eden, çokça teşekkür eden herkese mutlaka ayetler [kanıtlar] vardır.
32- Herhangi bir dalga, gölgeleyen bir bulut gibi kendilerini bürüdüğü zaman, Allah'a -dini ona adayanlar olarak- dua ettiler. Ardından, onları karaya doğru [çıkarıp] kurtarınca, artık onlardan [bazıları] orta yolu tutanlardır. Ayetlerimizi [mucizelerimizi] ancak nankör ihanetkarların hepsi bile bile reddeder.
33- Ey insanlar! RAB'binizden çekinin. Meydana getirenin [babanın] meydana getirdiğinden [çocuğundan] yana [herhangi bir şeyi] karşılayamadığı; (aynı şekilde) meydana getirilenin [çocuğun] meydana getireninden [babasından] yana hiçbir açıdan karşılığını veremeyeceği bir güne saygılı olun-çekinin. Gerçekten, Allah'ın verdiği sözü bir gerçektir! O halde, dünya [ilk] hayatı, sakın sizi aldatmasın. Kandıran, sakın sizi Allah ile kandırmasın!
34- Gerçekten, Allah, Saat'in (kıyametin) bilgisi kendisinin katında [olandır]. Yağmur yardımını kısım kısım indiriyor, Rahimlerin içindekileri biliyor. Herhangi bir can, yarın ne elde ereceğini ön göremez; herhangi bir can öleceği yerin hangisi olduğunu ön göremez. Gerçekten Allah bir devamlı bilendir, bir devamlı haberdardır.
Comentários