top of page

34- Sebe suresi (Hubeyb öndeş meali)

Güncelleme tarihi: 7 Haz 2021

1- Övgü, göklerde ve yerde bulunanlar sadece kendisine ait olan Allah içindir. Övgü ahirette [son'da] sadece onun içindir. Hemde o hakimdir/hikmetlidir, devamlı haberdardır.

2- O, yerin içine gireni ve ondan çıkanı; gökten ineni ve ona yükselerek gideni biliyor. O Rahim'dir, çok bağışlayandır.

3- Gerçeği örtmüş olanlar "Saat (kıyamet) bize gelmez" dediler. "Aksine! görünmeyenin bileni olan RAB'bime yemin ederim ki, [saat] size mutlaka ama mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde, bir zerre ağırlığı ondan [Allah'tan] uzak kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü ancak apaçık bir kitaptadır." de.

4- "İnanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanlara karşılığını vermesi için [saat mutlaka gelecektir]. Kendileri için bir bağışlanma ve değerli bir rızık olanlar, işte onlardır."

5- Ayetlerimiz hakkında, aciz bırakıcılar olarak (ayetleri geçersiz kılmaya) çalışmış olanlara [gelince] işte onlara kirlilikten olan, can yakıcı bir azap vardır.

6- Kendilerine bilgi verilmiş olanlar RAB'binden sana indirilmiş [şeylerin], 'Hakkın [gerçeğin]' ta kendisi olduğunu ve devamlı üstün olanın, övgüye layık olanın doğru yoluna yumuşakça ilettiğini görüyorlar.¹

¹: "Kendilerine bilgi verilmiş olanlar" yani bulunduğu alanda bilgi sahibi olan herkes kur'an'da yazanların gerçek olduğunu görür. Örneğin kozmolojiyi bilen birisi, kur'an'ın kozmoloji ile ilgili ayetlerinin gerçekle uyumlu olduğunu görebilir. Biyolojiyi bilen birisi, kur'an'daki biyoloji ile ilgili ayetlerin gerçekle uyumlu olduğunu görebilir. Bu tarz ayetlere örnek olarak şu ayetlere bakabilirsiniz: evrenin tekillikten gelmesi (Enbiya 30), Güneş ve Ay'ın yörüngelerinin doğru tarif edilmesi (yasin 38-40, şems 1-2) evrenin genişlemesi (zariyat 47) gezegenlerin veya atmosferin oluşumu (fussilet 9-12, Naziat 29-32) insanın anne rahminde oluşum sırası doğru anlatım (müminun 14) Ay'ın kendi ışığı olmayıp güneşten aldığı ışığı yansıtması (yunus 5) dünyanın veya kıtaların hareketi (Neml 88, Naziat 32) canlılığın suda başlaması (Nur 45).

7-8- Gerçeği örtmüş olanlar "tamamen parçalanıp toz olduğunuz zaman, mutlaka sizin yeni bir yaratılış içinde [olacağınızı] size haber veren bir kişiyi size gösterelim mi?" dediler. "Allah'ın üzerinden bir yalan mı uydurdu?¹ Yoksa kendisinde bir cinnet [delilik] mi var?" Hayır! Ahirete [son hayata] inanmayanlar azabın ve en uzak kayboluşun içindedir.

¹: bu ifadede soru hemzesi (أ) hazf edilmiştir. (kurtubi)

9- Onlar gökten ve yerden [tüm evrenden] önlerinde bulunanları ve arkalarında bulunanları hiç görmüyorlar mı? Tercih etsek, onları yer[in dibin]e geçiririz veya gökten onların üzerine yumuşak parçalar düşürürüz. Samimi bir şekilde yönelen her bir kul için, gerçekten bunlarda mutlaka bir ayet [kanıt] vardır.

10-11- Elbetteki, Davud'a bizden bir ikram verdik. "Ey dağlar! Onunla beraber dönüp dolaşıp-sabah akşam tenzih edin¹ ve [siz de öyle] ey kuşlar!" [dedik]. Bir de "Tam [zırhlar]² yap, dizmede² ölçüle. Düzgün-iyi eylemlerde bulunun. Gerçekten ben, eylemlerinizi bir devamlı görendir." diye demiri, onun için [Davut için] yumuşattık.

¹: (İbni kuteybe: garibu-l kur'an, zad'ul mesir)


²: "sebigatin=سابغات" kelimesi bir şeyin "tamam" olması anlamındadır. (İbni faris:Mekayısi-l lugat : سبغ) genellikle kastın Zırhlar olduğu düşünülmüştür. (Beydavi) kasıt edilen eğer Zırh ise, bu Zırh yüksek ihtimalle pullu Zırh olarak bilinen "lorica squemata" denilen Zırh türü olmalıdır. Bu Zırh türü ilk defa asurlularda görünmektedir. (bkz: DİA, VII, 3, Robinson, s. 1-2 | İslam ansiklopedisi)

İlgili ayette de "serd=سرد" kelimesinin kullanılması bu Zırh türüne işaret ediyor. Çünkü bu kelime sözlükte birbiri ardınca gelen birbirine uyumlu halde olan şeyler için kullanılır (İbni faris Mekayısi-l lugat: سرد) tıpkı dokuma gibi. Hatta haram aylarda birbiri ardınca gelen aylara "serd" denilmesi de bu yüzdendir. Anlaşılan Davut peygamber pullu tarzda veya plaka tarzında zırhlar yapmaktadır.


Lane'in sözlüğünde vermiş olduğu "Coats of chainmail (zincir Zırh)" anlamı sebebiyle bazıları kuranın tarihsel bir hata yapmış olduğunu, çünkü Davut peygamberin zamanında bu zırhın olmadığını iddia etmektedirler. Ancak Ayetteki kullanılan kelimelerin zincirli Zırh ile alakası yoktur. Pullu veya plaka Zırhları kast etmektedir. Bu Zırh türleri Asurlular döneminde (M. Ö. 2025-612) görülmektedir ve Davut peygamber de M. Ö. 1000'li yıllarda yaşamıştır. Doğal olarak Davut peygamberin zamanında bu tip zırhlar bulunuyordu.

12- kendisinin sabah gidişi bir ay(lık mesafe) ve gün arası dönüşü bir ay(lık mesafe) olan rüzgarı Süleyman'a [boyun eğdirdik]. Kendisi için, erimiş bakır gözü [pınarı] akıttık. RAB'binin izniyle, cin[türün]den, onun önünde çalışan kimseler vardı. Onlardan [cinlerden] kim, emrimizden saparsa ona alevin azabından tattırırdık.

13- Onlar, [Süleyman] için onun tercih ettiği mihraplardan [tapınağın ön taraflarından], temsili heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan yaparlardı. "Bir teşekkür olarak çalışın Davud'un ailesi! ! Kullarımdan çokça teşekkür edenler pek azdır."

14- Ölümü, ona (Süleyman'a) karşı tamamladığımızda [hayatına son verdiğimizde] onun ölümünü ancak, onun değneğini yeyen bir yer kımıldananı (dabbetu-l arz) gösterdi. [Süleyman] ses getirir bir şekilde¹ düşünce Cin[lerin şu hali] anlaşıldı: Şayet gayb'ı [görünmeyeni] biliyor olsalardı, (o) alçaltan azabın içinde kalmazlardı.

¹: (Müfredat: خر)

15- Elbette Sebe için, yurtlarında mutlaka bir ayet yani sağdan ve soldan iki cennet [bahçe] vardı. "RAB'binizin rızkından yeyin ve ona şükredin! [Bu] temiz bir beldedir. [O] çok bağışlayan bir RAB'dir."

16- Derken vazgeçtiler. Ardından, onların üzerine 'Arim selini' gönderdik. Onlara iki cennetlerini [bahçelerini], 'dikensiz ağaç yiyeceğine, kökü sabit ağaca ve yararsız bir ağaçtan pek az bir şeye sahip' iki cennetle [bahçeyle] değiştirdik.

17- İşte, gerçeği örtmeleri [nankörlük etmeleri] sebebiyle onları bunun gibi cezalandırdık. Nankörlerden başkasını mı cezalandırırız?

18- Onlarla, kendisini bereketlendirdiğimiz kentlerin arasında, açıkta görünen bir takım kentler meydana getirdik. Onların içinde, gezip dolaşma [imkanı] belirledik. "Onların içinde, gecede ve güvenli günlerde gezip dolaşın."

19- Ardından "RAB'bimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır." dediler ve kendi canlarına zulüm ettiler. Derken, onları sözler [efsaneler] yaptık ve onları tamamen parçalanmış toz haline getirdik. Gerçekten, işte bunlarda, çokça sabır eden ve çokça teşekkür eden herkes için mutlaka (arkeolojik) ayetler [kanıtlar] vardır.

20- Elbetteki, iblis onlara olan düşüncesini doğruladı. İnançlılardan bir grup dışında, (hepsi) ona [iblis'e] uydu.

21- Halbuki onun [şeytanın] onlara karşı [en başından beri] hiçbir yetkisi-kuvveti yoktu. Ancak ahirete [son hayata] inanan kimseyi ondan [son hayattan] yana bir şek-şüphe içinde bulunan kimseden [ayırtlayıp] bilmemiz için [böyle oldu]. RAB'bin her şeyi devamlı kayıt edendir

22- "Allah'tan beride iddia ettiklerinize dua edin." de. Göklerde ve yerde, bir zerre ağırlığına sahip değiller. Onlar için, o ikisinde [Göklerde ve yerde] hiçbir ortaklık yoktur. Ona [Allah'a] onlardan herhangi bir destekçi yoktur.

23- Onun katında şefaat fayda vermez, ancak kendisine izin vermiş olduğu kimse hariç. Sonunda kalplerinden endişe gidince¹ "RAB'biniz ne dedi?" dediler. "Hakkı [gerçeği]" dediler. O en yücedir, en büyüktür.

¹: "fuzzia=فزع" ifadesi "furia=فرع" yani "bomboş oldu" anlamında da okunmuştur. (zad'ul mesir)

24- "Göklerden ve yerden [tüm evrenden] sizi rızıklandıran kim?" de. "Allah'tır. O halde, gerçekten biz veya siz, [iki taraftan birisi] mutlaka bir rehber üzerindedir veya apaçık bir kayboluşun içindedir." de.

25- "Siz, bizim suçumuzdan sorgulanmazsınız; biz, sizin eylemlerinizden sorgulanmayız." de.

26- "RAB'bimiz aramızı toplar, sonra hak ile açar [hüküm eder]. O çokça açandır [hükmedendir], devamlı bilendir." de.

27- "Ona [Allah'a] ortak kattıklarınızı bana gösterin." de. Asla! Aksine o, devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.

28- Seni, ancak insanlar için bir [günahlardan] önleyen¹, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmiyor.

¹: "ke'ffet=كافة" kelimesi "günahlardan önleyen" anlamındadır. (müfredat : كف) bu kelimenin "genel mesajla, bütün olarak, insanların hepsine" anlamında olması da mümkündür (Beydavi, kurtubi)

29- "Bu tehdit ne zamandır? Eğer dürüst idiyseniz (söyleyin)!" diyorlar.

30- "Size, kendisini bir saat ertelemeyi ve öne almayı isteyemeceğiniz bir günün söz verilmiş zamanı vardır" de.

31- Gerçeği örtmüş olanlar "Bu kur'an'a ve onun [kur'an'ın] önündekilerine asla inanmayacağız!" dediler. Zalimleri RAB'lerinin katında bekletilmişken görseydin... Birbirlerine cevap verirler/atışırlar. Zayıf bırakılmış planlar, büyüklük taslamış olanlara "Siz olmasaydınız mutlaka inançlı olurduk!" derler.

32- Büyüklük taslamış olanlar, zayıf bırakılmış olanlara "Size gelmesinden sonra biz mi sizi (o) rehber'den çevirdik? Hayır! Siz, suçluydunuz!" dediler.

33- Zayıf bırakılmış olanlar büyüklük taslamış olanlara "Hayır! Allah'ı göz ardı etmemiz ve ona denkler[Tanrılar] kabul etmemiz [için] gecenin ve gündüzün tuzağını o vakit bize siz emir ediyordunuz!" dediler. Azabı gördükleri zaman, pişmanlığı gizlediler. Gerçeği örtmüş olanların boyunlarının içinde kelepçeler meydana getirdik. Bulunmakta oldukları eylemlerden başkasıyla mı cezalandırılırlar?

34- Herhangi bir kentin içine, bir uyarıcı[cinsin]den ne gönderdiysek zengin şımarıkları ancak "gerçekten biz, kendisiyle gönderildiğiniz [vahye] karşı Kafiriz [görmezden gelenleriz]" dediler.

35- "Biz, sizden mallar ve çocuklar bakımından daha fazlayız. Hâlbuki biz, azap edilmiş değiliz." dediler.

36- "Rızkı, tercih ettiği kimseye gerçekten RAB'bim açıyor [arttırıyor] ve ölçülüyor; fakat insanların çoğu bilmiyor." de.

37- Mallarınız ve çocuklarınız, rütbe bakımından sizi katımıza yaklaştıran (herhangi bir şey) değildir. Ancak, inanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş kimseler hariç¹. İşte onlar, yüksek odaların içinde güvende iken, kendilerine eylemleri sebebiyle, katmerli olan karşılık vardır.

¹: Mallarını Allah yolunda harcadığı ve çocuklarını Allah yolunda yetiştirdiği için fayda eder.

38- Ayetlerimiz hakkında, aciz bırakıcılar olarak (ayetlerimizi geçersiz kılmaya) gayret etmiş olanlara [gelince], işte onlar, azabın içinde hazır edilmişlerdir.

39- "Rızkı, kullarından tercih ettiği kimseye gerçekten RAB'bim açıyor [arttırıyor] ve ona [tercih ettiğine] ölçülüyor. Herhangi bir şeyden ne harcama (infak) yaptıysanız o, onun yerine geçirir. Hemde o, rızık verenlerin en iyisidir (hayırlısıdır)." de.

40- Onları topluca bir araya getireceği günü [an!] sonra, meleklere "Bunlar mı size kulluk etmekteydi?" der.

41- [Melekler] "Ne münasebet! sen onlardan beride bizim velimizsin. Hayır! Onlar, Cine kulluk etmekteydiler. Onların çoğunluğu, onlara inançlıdır." dediler.

42- Artık, bugün birbirinizi için herhangi faydaya veya zarara sahiplenemezsiniz. Zulüm etmiş olanlara "kendisini yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın!" deriz.

43- Ayetlerimiz, kendilerine açıkça okunup teşvik edildiği zaman "Bu, sizi atalarınızın kulluk etmekte oldukları [şeylerden] şiddetle geri çevirmeyi isteyen bir kişiden başkası değildir." dediler. "Bu, uydurulmuş bir iftiradan başkası değildir." dediler. Gerçeği örtmüş olanlar, [Hak] kendilerine geldiğinde, Hak [gerçek] için "Bu, apaçık bir sihirden [etkilemeden] başkası değildir." dediler.

44- Kendilerine, kendisiyle ders yapacakları kitaplar göndermemiştik. Senden önce, kendilerine hiçbir uyarıcı göndermedik.

45- Onlardan öncekiler de yalanladı, onlara verdiğimizin onda birine (bile) ulaşamadılar. Ardından, Elçilerimi yalanladılar. O halde benim tanımamak nasıl olmuş?

46- "Size, sadece bir tek öğüt veriyorum [o da] Allah için, ikişer ikişer ve teker teker kalkmanız sonra [şunu] kavramaya çalışmanızdır: dostunuzda hiçbir cinnet-delilik yoktur. O, ancak şiddetli bir azabın önünde sizin için bir uyarıcıdır." de.

47- "Ben, sizden ne ödül istediysem¹, o [ödül]  sizin içindir. Benim ödülümü [vermek] ancak, Allah'a [düşer]. O, her şeye bir devamlı şahittir." de.

¹: Furkan 57. ve şura 23. Ayete bakınız.

48- "RAB'bim Hak ile (vahyi dilediğine) fırlatıyor... [O], gayb'lerin [görünmeyenlerin] çokça bilenidir" de.

49- "Hak [gerçek] geldi; batıl [yalan] (herhangi bir şeyi) başlatamaz ve iade edemez." de.

50- "Eğer, yolu kaybettiysem, sadece kendi canıma karşı kaybederim; eğer yolu bulursam, [o] sadece RAB'bimin bana vahiy ettiği [şeyler] sebebiyledir. Gerçekten o devamlı işitendir, çok yakındır" de.

51- Endişelendikleri o vakit onları görseydin... Artık kaçış yoktur, yakın bir yerden yakalandılar.

52-53- "Ona inandık" dediler. Çok uzak bir yerden [inancı] elde etmek kendileri için nasıl (mümkün) olur ki? Halbuki daha önceden onun [Hak olduğu gerçeğini] örtüp göz ardı etmişlerdi. Çok uzak bir yerden gayb'ı [bilinmeyeni] atıp tutuyorlardı.

54- Kendileriyle, kendilerinin çokça arzu ettikleri [şeylerin] arasına girdi. Tıpkı, önceden kendilerinin eşyalarına yapıldığı gibi. Gerçekten onlar, şüphe veren bir şek-şüphe içindeydiler.

441 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page