1- Ya, Sin.¹
¹: "Ya, Sin" sadece iki harftir. Bazılarının iddia ettiği gibi "Ey Sin!" anlamında değildir. Eğer öyle olsaydı (يا سين) şeklinde yazılırdı.
2-5- Devamlı üstün (aziz) olanın, rahim olanın kısım kısım olarak indirdiği¹ Hikmetli kur'an'a delildir ki² kesinlikle sen gerçekten sapasağlam bir doğru yolun üzerinde gönderilmişlerdensin.
¹: 5. Ayette geçen "tenzilE=تنزيل" ifadesi mutlak mastardır. Cümle (نزل تنزيل) takdirindedir. (Müşkül i'rab-ul kur'an) aynı ifade "tenzilİ=تنزيل" şeklinde de okunmuştur. Bu durumda 2. ayetteki "Kur'an" sözünden bedel olur. (zamahşeri:keşşaf) çeviri bu durumda "kur'an'a, yani aziz [ve] rahim olanın [kısım kısım] indirişine yemin olsun ki" şeklinde olur.
²: "yemin" delil anlamında kullanılır. Bunun en açık delili fecr 5. ayettir.
6- Herhangi bir milleti tıpkı atalarının uyarılması gibi¹ uyarman için [gönderilmişlerdensin]. Çünkü² onlar bihaberdir.
¹: "ma=ما" olumsuzluk manasında [yani ma-en Nafiye] da olabilir, "kema=كما" yani "Tıpkı....gibi" manasında da olabilir. (zad'ul mesir, kurtubi, beydavi) çeviri ikinci anlama göre yapıldı. Her iki anlam da özünde farklı değildir. Birinci anlama göre, "yakın zamanki ataları uyarılmamış." manasında olur. İkinci anlama göre de daha önceki ataları kasıt edilmiştir. (Fahreddin Razi)
²: Çeviride verilen anlam doğrultusunda buradaki "fe=ف" harfi "çünkü" anlamındadır. Tıpkı "Seni falanca kişiyi uyarman için gönderdim. Çünkü o bihaberdir" [أرسلتك إلي فلان لتنذره فانه/فهو غافل] (zamahşeri) ifadesinde olduğu gibi..
Diğer anlama göre çeviri şu şekilde olurdu: "Ataları uyarılmamış böylece de bihaber olan bir milleti uyarman için [seni gönderdik]."
7- (o) Söz, onların çoğunluğuna Hak oldu [kesinleşti]. Çünkü onlar inanmıyor.
8- Gerçekten biz, onların boyunlarında kelepçeler meydana getirdik, artık o [kelepçeler] çenelerine kadardır. Artık, onlar başları havadadır.
9- Onların önlerinden bir set çektik ve arkalarından bir set çektik. Ardından onları bürüdük, artık bakmıyorlar.
10- Onlara uyardın mı yoksa uyarmadın mı? (fark etmez) onlara göre eşittir, İnanmıyorlar.
11- Sadece, hatırlatmaya (zikre) uyan ve Gayb'da [yalnızken] Rahman'a saygılı olan kimseleri uyarırsın. Artık, onu [öyle kimseleri] bir bağışlanma ve büyük bir ödülle müjdele.
12- Gerçekten biz, evet biz! Ölülere hayat veriyoruz, onların önden hazırladıklarını ve tercihlerini yazıyoruz. Her şeyi...(Evet!) onu [her şeyi] apaçık bir imamın içinde hesap ediyoruz.
13- Onlara bir misal olarak (o) kentin dostlarını örneklendir: Hani gönderilenler ona [o kente] gelmişti.
14- O vakit, onlara iki [Elçi] göndermiştik. Ardından, o ikisini yalanladılar. Derken, üçüncü [Elçi] ile üstünlük verdik, böylece "Gerçekten biz, size gönderilenleriz" dediler.
15- [Kentin dostları] "Siz, bizim örneğimizde bir beşer'den başkası değilsiniz. Rahman, hiçbir şey indirmedi. Siz, ancak yalan söylüyorsunuz!" dediler.
16- [Elçiler] "RAB'bimiz biliyor, gerçekten biz, size mutlaka gönderilenleriz." dediler.
17- "Bize, ancak apaçık duyuru yapmak [düşer]"
18- [Kentin halkı] "gerçekten biz, sizden dolayı şanssızlaştık. Yemin olsun, eğer son vermezseniz, sizi mutlaka ama mutlaka taşlarız(recm ederiz) ve bizden size can yakıcı bir azap temas eder!" dediler.
19- [Elçiler] "Şansınız, sizinle birliktedir. Hatırlatıldınız [uyarıldınız] diye mi¹ [şanssızlaştığınızı iddia ediyorsunuz]? Hayır! Siz, İsrafçı bir milletsiniz." dediler.
¹: bu ifade "E en=أ أن" şeklinde de okunmuştur (zamahşeri:keşşaf, kurtubi, beydavi) bu okumaya göre çeviri yapıldı.
20-21- Şehrin en uzağından bir kişi koşarak geldi "Ey milletim! Gönderilenlere uyun. Kendileri yol bulmuş iken, sizden herhangi bir ödül istemeyen kimse ona bağlı olun!" dedi.
22-25- [Şöyle devam etti] "Bana ne var ki beni başlatmış [yaratmış] olana kulluk etmeyeyim? Sadece ona geri döndürülürsünüz. Ondan beride (başka) Tanrılar edinir miyim? Hâlbuki Rahman bana herhangi bir sıkıntı (vermeyi) isterse, onların şefaati bana hiçbir açıdan yeterli gelmez, onlar beni kurtaramaz. Gerçekten ben, [bunu yaparsam] o zaman ben apaçık bir kayboluş içindeyim [demektir]. Gerçekten ben, RAB'binize inandım. Artık beni dinleyin."
26-27- "Cennete gir." denildi. "Keşke RAB'bimin beni bağışladığını ve beni değer verilenlerden yaptığını milletim bilseydi." dedi.
28- Onun ardından onun milletine gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.
29- [Onların yakalanışı] ancak bir tek çığlıktı. Bir de baktık ki onlar sönecek [hale gelmişler].
30- Ey kullar üzerindeki hasret! Onlara bir Elçi[türün]den ne geldiyse, onlar kendisiyle ancak maskara yapmaya çalışmaktaydılar.
31- Kendilerinden önceki nesillerden kaç tanesini helak ettik, onların geri dönemediklerini hiç görmediler mi?
32- Her biri ancak tarafımızda toplanıcıdır, hazır edilmiştir.¹
¹: "in=إن" burada [tahfif edilmiş إن olup] "kesinlikle" anlamındadır veya olumsuzluk [nafiye] amaçlıdır. "lemma=لما" ise "Ancak" [yani إلا] anlamındadır. "muhdarun=مخضرون" ise ikinci haberdir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)
33- Kendisine hayat verdiğimiz ve kendisinden bir tanecik çıkardığımız, böylece onların kendisinden yediği ölü dünya (yer) kendileri için bir ayettir [işarettir].
34-35- Onun [Allah'ın] ürünlerinden ve kendi ellerinin emeğinden yemeleri için onda [dünyada] hurmadan ve üzümlerden cennetler [bahçeler] meydana getirdik. Onda, gözler [pınarlar] patlattık. Artık, teşekkür etmiyorlar mı?
36- Yerin [dünyanın] yetiştirdiklerinden, onların kendi canlarından ve onların bilmediklerinden çiftlerin¹/sınıfların tümünü yaratan münezzehtir.
¹: Bu olay Rad 3. Ayetin bahsetmiş olduğu olayla alakalı olabilir. Rad 3. Ayetin dipnotuna bakınız.
37- Gece, kendileri için bir ayettir [işarettir]. Gündüzü, ondan sıyırırız. Bir bakarsın ki onlar karanlıkta kalmış [haldedir].
38- Güneş de [kendileri için bir ayettir]¹. Kendisi için karar kılınmak istenilen yere kadar² akmaktadır³. İşte bunlar, devamlı üstün (aziz) olanın, devamlı bilenin belirlemesidir.
¹: "ve=و" harfi, önceki ayette geçen "Gece, kendileri için bir ayettir" cümlesine bağlıdır.
²: "lam=ل" harfi, "ila=إلى" anlamındadır. "vakit" anlamında da olabilir "yer" anlamında da olabilir. (Fahreddin Razi) hepsi de birbirine yakın anlamlar'dır.
Bir görüşe göre bu ifade ile kıyamet vakti Güneşin durup kalacağı kasıt edilmiştir. (zad'ul mesir, Fahreddin Razi,) bilime aykırı bir tarafı yoktur, ayet gelecekte Güneşin varacağı durumu anlatmaktadır. Bilimin buna aykırı herhangi bir açıklaması yoktur. Güneş hareket etmektedir, ancak Güneşin sonunda durup yok olmayacağına dair herhangi bir veri yoktur.
Bir kıraat'te "le mustekarre=لا مستقر" yani "durmaksızın..." şeklindedir (zad'ul mesir, beydavi). Bilimsel olarak da öyledir. Çünkü araplar Güneşin öğle vakti gökte sabit kaldığını sanıyordu (müfredat : زال) kur'an, bu yanlış bilgiye bu ayetle cevap vermiştir.
³: Güneş, uzayda sabit değildir, Samanyolu Gökadası’nın merkezinin etrafında hareket ediyor. (TÜBİTAK)
39- Ay da [kendileri için bir ayettir]¹. Ona konumlar belirledik, nihayet eğrik eski bir dal gibi bir hale geri döner.
¹: "KamerU=القمرُ" şeklinde de [merfu olarak da] okunmuştur. (zad'ul mesir, kurtubi) önceki ayetlerde geçen "...kendileri için bir ayettir" sözüne bağlıdır.
40- Güneş... Onun Ay'a erişmesi mümkün değildir; Gece, gündüzün [önüne] geçicisi değildir. [Güneş, ay ve yıldızların]¹ her biri, kendi² rotaları içinde yüzüyor.
¹: "kullun=كلٌ" kelimesinde bulunan tenvin, muzafun ileyh'ten ıvazdır. Buna göre, ilgili ifade "kulluhum=كلهم" yani "Onların hepsi" manasındadır. "hum=هم" zamiri en az üç şey için kullanılır. Kasıt edilen güneş, ay ve yıldızlardır. Her ne kadar "yıldızlar" yazmıyor olsa da akıla getirmesi sebebiyle onlara işaret etmektedir. (Beydavi, kurtubi)
³: "felekin=فلكٍ" kelimesinde bulunan tenvin, muzafun ileyh'ten ıvazdır. Bu ifade "felekihim=فلكهم" yani "kendi rotaları" manasındadır. Bilimsel olarak da doğrudur, güneş, ay ve yıldızlar her biri kendi yörüngesinde gitmektedir. Aynı yörüngede değil. Eğer, kur'an her birinin aynı yörüngede olduğunu sanmış olsaydı "felekin Vahidin= فلك واحد" yani "bir tek rota" derdi.
Kur'an'ın indiği dönemde insanların gerek gözlem gerekse kulaktan dolma bilgilerle sunacağı üç model vardır, üçü de yanlıştır.
1- güneş merkezli evren modeli.
Bu modelde güneş sabittir, kur'an ise Güneşin hareket ettiğini belirterek (yasin 38-40) bu yanlış modele aykırı konuşmuştur.
2- yer merkezli evren modeli:
Bu modelde güneş ve ay ayrı birer rotada hareket ediyor olsa da, bu modele göre Ay'ın güneşi takip etmesi söz konusu değildir. Kur'an ise Ay'ın güneşi takip ettiğini belirterek (şems 1-2) bu yanlışa modele aykırı konuşmuştur.
3- Güneş ve Ay'ın aynı yörüngede birbirini takip ettiği bir evren modeli.
Bu modele göre, Güneş ve ay bir tek rota içinde birbirini takip eder. Kur'an ise, güneş ve Ay'ın kendi rotalarında olduğunu bu ayetin "...kendi rotalarında" ifadesiyle belirterek bu yanlış modele aykırı konuşmuştur.
Kur'an'ın bu ifadeleri gerçek evren modeliyle tamamen uyumludur. Güneş sabit değildir (yasin 38) güneş ve ay ayrı birer rotadadır. (yasin 40 Enbiya 33) Ay, Güneşi takip etmektedir (şems 1-2)
41- Kendilerinin soylarını dolu gemide taşımamız kendileri için bir ayettir [işarettir].
42- Onun [geminin] benzeri kendilerinin binecekleri [şeyleri]¹ yaratmamız da [kendileri için bir ayettir].
¹: Bugün icat edilen deniz araçlarının icat edileceğine açıkça işaret etmektedir. Çünkü insanları taşıyan geminin benzeri başka bir araç o dönemde mevcut değildi.
43- Tercih edersek kendilerini batırırız, böylece kendileri kurtarılamaz bir haldeyken kendileri için imdada yetişen hiçbir [kimse] olmaz.
44- Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar bir geçim olması müstesna.
45- Kendilerine "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korunup sakının. Rahmet olunmanız beklenir." denildiği zaman [vazgeçtiler]¹.
¹: "-diği zaman" yani "iza=إذا" ifadesinin cevabı hazf edilmiştir. Çünkü devamındaki ifade bunu gösteriyor. (Beydavi, zad'ul mesir)
46- Onlara RAB'lerinin ayetlerinden [mucizelerinden] bir ayet[türün]den ne geldiyse onlar ondan ancak vazgeçiciydiler.
47- Onlara "Allah'ın size rızık ettiklerinden harcama (infak) yapın" denildiği zaman, gerçeği örtmüş olanlar, inanmış olanlara "Allah'ın tercih etse yedireceği kimselere mi yedirelim? Siz, ancak apaçık bir kayboluşun içindesiniz" dediler.
48- "Bu söz verdiğiniz ne zamandır? Eğer dürüst iseniz (söyleyin!)" diyorlar.
49- Onlar, ancak kendileri davaşırlarken-tartışırken kendilerini yakalayan bir tek çığlığı bekliyorlar.
50- Artık, herhangi bir tavsiyeye ve ailelerine geri dönmeye güçleri yetmez.
51- Sur'un içine üflendi. Bir bakarsın ki onlar mezarlarından [ayrılıp] RAB'lerine doğru yol alıyorlar.
52- "Vay halimize! Kim bizi hoş-kısa uykumuzdan¹ (kaldırıp) yeniden diriltti?" dediler. "Rahman, ne söz verdiyse bu o'dur. Gönderilenler doğru söyledi."²
¹: "merkad=مرقد" kelimesi kısa uykunun hoş bulunan-istenilen kısmıdır. (müfredat : رقد)
²: Bu ifade, aynı kişilerin sözünün devamı da olabilir, inançlıların onlara söylediği bir söz de olabilir. (kurtubi)
53- O, ancak bir tek çığlık oldu. Bir bakarsın ki onlar tarafımızda toplanıcıdır, hazır edilmiştir.
54- Bugün, herhangi bir can hiçbir şekilde zulme uğramaz. Siz, bulunmakta olduğunuz eylemlerinizden başka karşılık bulmazsınız.
55- Gerçekten, bugün cennetin dostları bir meşguliyet içinde neşelidirler.
56- Onlar ve eşleri, bir gölge [zenginlik¹] içinde, süslü bir taht üzerine yaslanmaktadır.
¹: (müfredat : طلل)
57- Onun içinde, onlar için bir meyve vardır. Onlar ne isterlerse kendileri için o vardır.
58- Rahim olan RAB'den bir söz olarak bir esenlik vardır.
59- Bugün, ayrılın ey suçlular!
60-61- "Şeytana kulluk etmeyin, gerçekten o, sizin için apaçık bir düşmandır" diye ve "bana kulluk edin, bu, en doğruya ileten sapasağlam bir yoldur" diye size anlaşma vermedim mi ey Adem'in oğulları?
62- [şeytan] elbette sizden pek çok kuşağa [yolu] kaybettirdi. Şu halde, hiç mi akıl etmiyordunuz?
63- Bu, size söz verilmiş olan cehennemdir.
64- Gerçeği örtmekte olmanız sebebiyle bugün onu[n azabını] çekin.
65- Bugün, onların ağızlarını kapatırız, elde etmekte oldukları [şeyleri] elleri bize konuşur ve ayakları şahitlik eder.
66- Tercih edersek, onların gözlerinin üzerini sileriz, böylece doğru yola koşuşurlardı. Şu halde nasıl görebilirler ki?
67- Tercih edersek, bulundukları yerde onları [şekil veya ahlak bakımından başka bir şeye]¹ mutlaka dönüştürürüz. Böylece, ilerlemeye ve geri dönmeye güçleri yetmez.
¹: "Mesh=مسخ" kelimesi, ahlak bozukluğu ve şekilden şekile dönüştürmek demektir. (müfredat :مسخ)
68- Kime ömür verirsek, onu yaratılış konusunda baş aşağı çeviririz. Artık, akıl etmiyorlar mı?
69-70- Ona şiir öğretmedik, ona (şiir öğretmek de) yakışmaz. O, onun (Elçinin) canlı olan kimseleri uyarması ve kafirlere [gerçeği örtenlere] o sözün hak olması [kesinleşmesi] için (indirdiğimiz) ancak bir hatırlatma ve apaçık bir kur'an'dır.
71- Ellerimizin [kuvvetimizin]¹ işlerinden olan sağmal hayvanları kendileri için yarattığımızı, böylece kendilerinin onlara sahipler [olduklarını] hiç görmediler mi?
¹: (müfredat :يد)
72- Onları [sağmal hayvanları] kendileri için baş eğdirdik. Artık, onlardan [sağmal hayvanlardan bazıları] kendilerinin bineğidir ve onlardan [bazılarını] yerler.
73- Onlarda [sağmal hayvanlarda] kendileri için faydalar ve içecekler vardır. Artık, teşekkür etmiyorlar mı?
74- Belki yardım bulurlar diye Allah'tan beride bir takım Tanrılar edindiler.
75- Kendileri, onlar [o Tanrılar] için hazır edilmiş bir ordu iken, onların [tanrıların] kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez.
76- Onların sözleri seni üzmesin. Gerçekten biz, onların sır sakladıkları [şeyleri] ve açığa vurdukları [şeyleri] biliyoruz.
77- İnsan, kendisini bir damladan(zigottan)¹ kesinlikle bizim yarattığımızı hiç görmedi mi? Bir bakarsın ki o, apaçık bir davacı [olmuştur].
¹: Nahl 4. ve müminun 14. Ayetlerin dipnotuna bakınız.
78- [insan] bize bir örnek verdi ve kendi yaratılışnı unuttu, "Çürümüş bir haldeyken (şu) kemiklere kim hayat verir?" dedi.
79- "Onlara [kemiklere], ilk defasında onları inşaa eden hayat verir. Hâlbuki o, her (şekilde) yaratmayı devamlı bilendir." de.
80- "O ki, yeşil ağaçtan sizin için bir ateş yaptı. Bir baktınız ki siz ondan [o ateşten] tutuşturuyorsunuz."
81- Gökleri ve yeri [tüm evreni] yaratan, onların benzerini yaratmaya gücü yeten değil midir? O, çokça yaratan, devamlı bilen olarak tabiki [gücü yetendir].
82- Herhangi bir şeyi istediği zaman, onun emri, ona sadece "ol" demesidir. Böylece [o şey] oluverir.
83- Her şeyin sistemi elinde olan münezzehtir. Sadece ona geri döndürülürsünüz.
Comments