top of page

68- Kalem suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-2- Nun. (o) kalem ve satır satır yazdıkları delildir ki:¹ RAB'binin nimeti sayesinde sen kesinlikle cinlenmiş/delirmiş değilsin.

¹: ""Kalem ve satır satır yazdıkları", peygamberin "delirmiş" olmadığına nasıl delili olabilir?" sorusu akla gelebilir.

O dönemde edebiyatın zirvede olduğu bir zamanda peygamberin üstün bir edebiyatta sözler söylemesi, 23 yılda söylediği hiçbir ayetin arasında çelişki olmaması, gelecekten haber vermesi ve okuma yazma bilmediği halde eski kutsal yazılarda bulunan ama kendisinin hiç ulaşmadığı bilgileri vermesi, onun delirmiş olmadığının delilidir. "kalemin satır satır yazdıkları" ayetler de bu olayı delil alarak onun delirmiş olmadığına kanıt getirmiştir.

Bu delilin bizim açımızdan kanıt olan tarafı ise şudur: Kur'an'ın 1400 yıl öncesinden kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir sözü olmayan aksine isabetli ve bağdaşabilen ayetleri olan bir kitap olması peygamberin delirmiş olmadığının ve Allah'tan gelen bilgiyle bize aktardığının delilidir.

3- Gerçekten, senin için kesintisiz bir ödül mutlaka vardır.

4- Gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.

5-6- Yakında göreceksin ve onlar da görecektir: hanginiz fitnelenmiştir?

7- Gerçek şu ki, RAB'bin, yol bulanları daha iyi bilen iken, kendisinin yolundan kaybolanları da kesinlikle daha iyi bilendir.

8- O halde, yalanlayanlara gönülden itaat etme.

9- Sen yağcılık yapsan da kendileri de yağcılık yapsalar [diye] çok arzu ettiler.

10-14- Her çokça yemin eden, düşük seviyede, çokça çekiştiren, karalama ile çokça ara bozuculuk yapan, hayra çokça engel olan, saldırgan, kasıtlı suç işleyen, eli çok sıkı [cimri] olan, bundan sonra da kötülükle damgalanmış¹ [kimseye], mal ve çocuklar sahibi olmuş diye itaat etme.

¹: "zenim=زنيم" kelimesi kötülükle damgalanmış anlamındadır. (zad'ul mesir) bu kelimenin "soyu belli olmayan, kulağı kesik" gibi anlamlara geldiği de söylenmiştir.

15- Ayetlerimiz [işaretlerimiz] kendisine okunup teşvik edildiğinde "öncülerin-öncekilerin satırlarıdır [uydurmasıdır]" dedi.

16- Onu, hortum üzerine işaretleyeceğiz [rezil edeceğiz].¹

¹: bu ifade rezil etme ve utanç verme anlamında kullanılır. (Beydavi, müfredat :خرط)

17-18- Gerçekten biz, onları sınadık. Tıpkı, cennetin [bahçenin] dostlarını sınadığımız gibi, hani onlar, sabaha girerken mutlaka ama mutlaka onu [bahçenin ürünlerini] toplayacaklarına [dair] yemin etmişlerdi. İstisna etmiyorlardı [fakirlerin hakkını ayırmıyorlardı/başka bir ihtimal vermiyorlardı]¹.

¹: "inşallah" yani "Allah (olmasını) tercih ederse" dememişlerdi, anlamındadır. "fakirlerin hakkını ayırmıyorlardı" anlamında olduğu da söylenmiştir. (zad'ul mesir, zamahşeri:keşşaf) Her iki anlam da kur'an'ın diğer ayetleriyle bağdaşır. Aralarında tercih yapmak gerekmez.

19- Derken, RAB'binden bir kuşatma, onlar uyurken onu [o bahçeyi] kuşattı.

20- Böylece, [bahçe] tamamen toplanmış/kararmış¹ gibi bir halde sabahladı.

21-22- Sabaha girerken, "Eğer, toplayıcı idiyseniz, erkenden ekininizi [toplamaya] kalkın." diye seslendiler.

23-24- Ardından Kısık sesle "Bugün, herhangi bir yoksul, karşınızda ona sakın [bahçeye] girmesin" diye konuşarak yola koyuldular.

25- Bir amaç üzerine (yoksullara engel olma niyetiyle)¹ imkanları olarak erkenden çıktılar.

¹: (Zad'ul mesir, Fahreddin Razi)

26-27- Ardından, onu [o bahçeyi] gördüklerinde "Gerçekten biz, şaşırdık/yolu kaybettik... Aksine! Biz mahrum edildik" dediler.

28- Onların en ortancası "Size hiç ''tenzih etmeniz gerekmez miydi?'' demedim mi?" dedi.

29- Onlar "RAB'bimiz! Seni tenzih ederiz, gerçekten biz, zalimler olduk." dediler.

30- Ardından, birbirlerini kınayarak birbirlerine yöneldiler.

31-32 - "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz, taşkınlık yapanlar olduk. RAB'bimizin, ondan [bahçeden] daha hayırlısı [ile] bizim için değiştirmesi umulur. Gerçekten biz, sadece RAB'bimize rağbet etmekteyiz [onu istemekteyiz]" dediler.

33- İşte, azap bunun gibidir. Ahiretin [sonun] azabı, elbette daha büyüktür. Şayet, biliyor olsalardı...

34- Gerçekten, korunup sakınanlara RAB'lerinin katında, Naim'in cennetleri vardır.

35- Artık, Müslümanları [teslim/barışçı olanları], Suçlular gibi mi sayarız?

36- Sizin için ne var? Nasıl hüküm ediyorsunuz?

37- Yoksa, size ait, kendisinde ders çalıştığınız bir kitap mı var?

38- Onda [o kitapta] Beğenip tercih ettiğiniz ne varsa kesinlikle o gerçekten sizin miymiş?¹

¹: bir kıraat'te soru hemzesi ile (أ) ayete başlanmıştır. (Halebi: duru-l mes'un) çeviri buna göre yapıldı. Bir başka açıklamaya göre, "enne =أن" şeklindedir, "lema=لما" ifadesindeki "lam=ل" sebebiyle "inne=إن" şeklinde okunmuştur. (kurtubi, Müşkül i'rab-ul kur'an) buna göre, önceki ayete bağlı olarak "...içinde ''beğenip seçtiğiniz ne varsa kesinlikle sizindir'' diye kendisinde ders yaptığınız size ait bir kitap mı var?" anlamındadır.

39- Yoksa, "Hüküm ettiğiniz [şeyler] kesinlikle sizindir" diye¹ bize karşı kıyamet gününe kadar varacak olan size ait yeminler mi var?

¹: "lema=لما" ifadesindeki "lam =ل" sebebiyle "inne=إن" olmuştur. Aslında "enne=أن" şeklindedir. (zad'ul mesir) çeviri buna göre yapıldı.

40- Sor onlara "Bunlara hanginiz kefil?"

41-43- Yoksa, kendilerine ait ortaklar mı var? Eğer dürüst idilerse, bir bacaktan açılacağı [işlerin kızışacağı¹] ve onların secdeye davet edilecekleri gün² ortaklarını getirsinler. [Davet edilirler] ardından, bakışları boynu bükük/çaresiz bir haldeyken, utanç kendilerini kuşatır bir haldeyken [secdeye] güç yetiremezler. Hâlbuki onlar sağlıklı haldeyken, secdeye davet edilmişlerdi.

¹: Bu ifade, işlerin kızışması, sorunların büyümesi, gerçeğin ortaya çıkması anlamında kullanılır. (Beydavi, müfredat: ساق)

²: 42. Ayetteki "gün" kelimesi 41. Ayetteki "getirsinler" fiili ile mensuptur. (Halebi: duru-l mes'un)

44- Artık, beni bırak ve bu sözü/olayı yalanlayan kimseleri de [bırak]. Bilmedikleri yerden kendilerini derece derece [tuzağa] çekeceğiz.¹

¹: Zamahşerinin ve Razinin açıklamasına binaen bu anlam verildi. (bkz: ilgili ayet tefsiri)

45- Onlar için süre veriyorum. Gerçekten, benim planım sağlamdır.

46- Yoksa, onlardan bir ödül istiyorsun da onlar bir para kaybından dolayı ağır [borç altında] mı bırakılmışlar?

47- Yoksa, Gayb [gizlilik] kendilerinin katında bulunuyor da kendileri mi yazıyorlarmış?

48- RAB'binin hükmü için sabır et. Büyük balığın dostu (Yunus peygamber)¹ gibi olma. Bir vakit: öfkeye boğulmuş bir haldeyken seslenmişti.

49- Şayet, kendisinin RAB'binden bir nimet kendisine inmemiş/ulaşmamış olsaydı, gerçekten yerilmiş olarak çıplak alana değersizce atılmıştı...

50- Derken, RAB'bi onu özel olarak seçti, ardından onu düzgün-iyi kişilerden kıldı.

51- Gerçeği örtmüş olanlar, hatırlatmayı işittikleri zaman, gerçekten de neredeyse seni bakışlarıyla kaydıracaklardı/devireceklerdi.¹ "Gerçekten o, bir cinlenmiştir/delirmiştir" diyorlar.

52- O, ancak alemlere [tüm varlıklara] bir hatırlatmadır.

734 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page