1- İnsan [türün]ün¹ üzerinden, hiç anılır bir şey olmayan, uzun dönemden bir zaman geçmişti.²
¹: "insan" [الإنسان] isminin başındaki "el=ال" takısı, cins ismidir.(Zad'ul mesir) Yani insan türü anlamındadır.
²: "hel=هل", burada "kad=قد" manasındadır. (Zamahşeri :keşşaf)
2- Gerçekten biz insanı, kendisini sınamakta olduğumuz karışık bir damladan(zigottan)¹ yarattık. Ardından, onu işiten, gören bir hale getirdik.
¹: Nahl 4. Ayetin dipnotuna bakınız. Özellikle de "meni (مني)" kelimesi yerine, "damla" manasında olan "nutfe" kelimesini kullanması ve bu damlayı da "karışık (emşec=امشاج)" olarak tarif etmesi zigotla bağdaşır.
3- Gerçek şu ki, İster teşekkür eden bir halde, isterse de nankörlük eden/gerçeği göz ardı eden bir halde olsun¹, (fark etmez) biz ona [insana] (o) yolu gösterdik.
¹: "şe'kiran=شاكرا" ve devamındaki ifade, "hedeynahu=هديناه" fiilinde bulunan zamir'den haldir. (Müşkül i'rab-ul kur'an) [çeviri buna göre yapıldı]
Ya da, "sebil=السبيل" kelimesinden haldir. Mana olarak "Ona, yolu öğrettik. İsterse, teşekkür yolunu, isterse de nankörlük yolunu [hangisini isterse onu öğrettik].." anlamındadır. Beled 10. Ayette olduğu gibi (zamahşeri:keşşaf)
4- Gerçekten biz, kafirler [gerçeği örtenler/nankörler] için, zincirler, kelepçeler ve alev hazırladık.
5-6- Gerçekten iyiler, karışımı kafur olan yani Allah'ın kullarının tam bir fışkırtma olarak onu fışkırtarak kendisini içecekleri bir pınar olan bir bir kase'den içerler.
7- Onlar, Adaklarına vefa gösterirler ve zararı yaygın olmuş bir günden korkarlar.
8- Yemeği, onu¹ sevmeleri üzerine herhangi bir yoksula, yetime ve esire yedirirler.
¹: "Allah'ı sevdikleri için..." veya "O yiyeceği sevmelerine rağmen" anlamındadır. (Beydavi)
9-10- "Size, sadece Allah'ın yüzü [kendisi] için yediriyoruz. Sizden hiçbir karşılık istemiyoruz, hiçbir teşekkür de [istemiyoruz]. Gerçekten biz, RAB'bimizden dolayı, suratı asık, çetin bir günden korkuyoruz." [derler].¹
¹: "yekulune=يقولون" fiili, anlaşıldığı için hazf edilmiştir. [mahzuftur].
11- Böylece Allah onları işte bu günün kötülüğünden (şerrinden) koruyup sakındırdı ve onları aydınlık ve gizli bir sevinç olarak karşıladı.
12- Sabır etmeleri sebebiyle, onlara bir cennet ve bir ipek olarak karşılık verdi.
13- Kendileri onda [cennette] süslü tahtlara yaslanır bir halde... Onun içinde, herhangi bir güneş görmezler, dondurucu soğuk¹ da [görmezler].
¹: "zemeherir=زمهرير"'in, Ay anlamında bir kullanımı da vardır. (Beydavi)
14- Onun [cennetin] gölgeleri kendilerine sarkmış bir haldedir. Onun [cennetin] koparılmış meyveleri tamamen boyun eğdirilmiştir.
15-16- Karşılarında, gümüşten kaplar ve billur olan yani gümüşten billur olan bardaklar ile karşılarında dönüp dolaşılır. Onu, tam bir belirleme olarak belirlediler.
17- Onun [cennetin] içinde, karışımı zencefil olan bir kase kendilerine içirilir.
18- Yani, onun [cennetin] içinde selsebil olarak isimlendirilen bir pınar olarak...
19- Karşılarında, kalıcı kılınmış [ölümsüz] çocuklar dönüp dolaşır. Onları gördüğün zaman, saçılmış inciler sanarsın.
20- Gördüğün zaman, orada bir Naim ve çok büyük bir krallık görürsün.
21- Onların üzerinde, kalın ipek olan yeşil ve ince ipek kıyafet vardır. Gümüşten bilezikler [ile] güzelleştiler. RAB'leri, onlara temiz bir içecek içirdi.
22- Gerçekten bu, sizin için bir karşılık oldu. Gayretiniz, teşekküre layık oldu.
23- Gerçekten biz (evet!) biz, kur'an'ı bir 'kısım kısım indiriliş' olarak sana kısım kısım indirdik.
24- Artık, RAB'binin hükmü için sabır et. Onlardan, kasıtlı suç işleyenlere veya nankörlere gönülden itaat etme.
25- RAB'binin ismini, günün başında ve sonunda hatırlayıp an! (Zikir et).
26- Geceden [bir bölümde de hatırlayıp an!]. Artık, onun için [RAB'bin için] secde et ve onu uzun bir gecede tenzih et.
27- Gerçekten, işte bunlar, acele olanı (dünyayı) seviyor ve arkalarında ağır bir günü bırakıyorlar.
28- Onları biz yarattık ve bağlarını¹ güçlendirdik. Tercih ettiğimiz zaman, tam bir değiştirme olarak onların benzerlerini (onlarla) değiştirdik.
¹: Yaratılış, eklem bölgeleri vb. diye açıklanmıştır. (kurtubi, beydavi) kişinin, kendisiyle güç kazandığı yakınları anlamında da olabilir. (müfredat : اسر)
29- Gerçekten bu bir öğüttür. Artık, kim tercih ettiyse, RAB'bine [giden] bir yol edindi.
30- Ancak Allah, [imkan] var ettiyse¹, siz tercih edersiniz.² Gerçekten Allah, [en başından beri] devamlı bilendi, hakimdi/hikmetliydi.
¹: "şae=شاء" fiilinin aslı, bazılarına göre icat etmek ve isabet etmektir. Allah'tan olursa "icat [var etme]"; insanlardan olursa "isabet [yakalamak]" anlamındadır. (müfredat : شيء) ayete bu anlam doğrultusunda mana verildi.
Diğer türlü "Allah istemedikçe, siz isteyemezsiniz" anlamına göre yine özgür iradenin olmadığı sonucuna ulaşılmaz. Çünkü, diğer ayetlerde (bkz: İnsan 3, beled 10, kehf 29) iradeye sahip olduğumuz açıkça belirtilmiştir.
²: "teşeune=تشاءون" ifadesi "yeşeune=يشاءون" yani "onlar tercih eder" şeklinde de okunmuştur. (Beydavi) mana olarak aynıdır. İlkinde, insanlar ikinci şahısa alınmıştır; ikincisinde ise insanlar üçüncü şahıs olarak anlatılmıştır.
31- Tercih eden kimseyi, kendi rahmetinin içine girdirir. Zalimlere [gelince] onlara can yakıcı bir azap hazırladı.
コメント