top of page

İ'CÂZÜ'l-KUR'ÂN (Eleştiriler ve Cevaplar)

Yazarın fotoğrafı: MUSTAFA ALİ UÇAR MUSTAFA ALİ UÇAR


İ‘câzü’l-Kur’ân (إعجاز القرآن), Kur’an’ın benzersiz ve eşsiz bir yapıya sahip olduğunu, onun beşer üstü bir kelam olduğunu ispatlayan deliller bütünüdür. Kelamcılar, müfessirler ve İslam filozofları bu konuya dair çeşitli açılardan incelemeler yapmışlardır.


1. İ‘câzü’l-Kur’ân’ın Tanımı


İ‘câz kelimesi, Arapça’da “aciz bırakma, üstesinden gelinemeyecek bir seviyede olma” anlamlarına gelir. Buna göre İ‘câzü’l-Kur’ân, Kur’an’ın herhangi bir insan veya cin tarafından benzeri getirilemeyecek bir kelam olduğunu ifade eder.


Kur’an’ın i‘câzını kabul etmek, onun Allah katından geldiğinin en büyük delillerinden biridir. Çünkü Kur’an, meydan okumalar içermekte ve bu meydan okumalar karşısında kimsenin benzerini getiremediği bildirilmektedir.


2. Kur’an’ın İ‘câzı ile İlgili Ayetler


Kur’an’da, onun benzeri bir sure veya kitap getirilmesine dair meydan okumalar yer alır:


  • “Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphedeyseniz, haydi onun benzeri bir sure getirin. Eğer doğru söyleyenlerseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın.” (Bakara, 2/23)

  • “Yoksa ‘Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Öyleyse, eğer doğru söyleyenler iseniz, siz de onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.” (Yunus, 10/38)


  • “De ki: Andolsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler.” (İsrâ, 17/88)


Bu ayetler, Kur’an’ın insanüstü bir vahiy olduğunu kanıtlamak için meydan okumaktadır. Ancak hiçbir dönemde bu meydan okumaya cevap verilememiştir.



Kur’ân’ın Dil ve Edebiyat İ‘câzı Üzerine Derinlemesine İnceleme


Kur’ân’ın i‘câzü’l-beyân (dil ve edebiyat mucizeliği), Arapça'nın zirve yaptığı bir dönemde nazil olmasına rağmen hiçbir şair veya edip tarafından taklit edilememesiyle ortaya çıkmıştır. Bu konuda hem İslam âlimleri hem de Arap edebiyatçıları tarafından kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır.


1. Kur’ân’ın Belağati ve Dilsel Üstünlüğü


Kur’ân’ın dili, klasik Arapçanın en üstün biçimi olarak kabul edilir. Arapların şiir, hitabet ve nesir gibi çeşitli edebi türlerde zirve yaptığı bir dönemde, Kur’ân’ın üslubu hiçbirine tam olarak uymayan, ancak hepsinden üstün olan bir yapı sunmuştur.


a. Kur’ân’ın Üslubu ve Edebi Özellikleri


  1. Şiir ve Nesir Arasında Benzersiz Bir Yapı

    • Arap şiiri vezin (ölçü) ve kafiye kurallarına dayanırken, Kur’ân bu türden bağımsızdır.

    • Hitabet sanatında ise düz ve etkileyici konuşma kullanılırken, Kur’ân hem ritmik hem de anlam açısından güçlüdür.


  2. Kelimelerin Seçimi ve Dizilişi

    • Her kelime, anlamı en etkili şekilde iletecek biçimde konumlandırılmıştır.

    • Kelimelerin ses ahengi ve mana derinliği bir araya getirilerek olağanüstü bir etki bırakmaktadır.


  3. Ayetteki Kelime-Uyum Dengesi

    • Her ayetin içinde kelimeler arasında musiki ve anlam dengesi bulunmaktadır.

    • Örneğin, "İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn" (Yasin, 36/82) ayeti, fonetik olarak kulağa güçlü gelir ve anlam açısından da Allah’ın emrinin kesinliğini vurgular.


  4. Anlam Derinliği ve Çok Katmanlılık

    • Kur’ân’daki ifadeler hem basit anlamlar içerir hem de derin düşünceye sevk eder.

    • Bir ayet, farklı seviyelerde bilgiye sahip insanlara farklı manalar sunabilir.


2. Kur’ân’ın Meydan Okuması (Tahaaddi) ve Cevap Verilememesi


Kur’ân, nazil olduğu dönemde Arap ediplerine meydan okumuş ve onun benzerini getiremeyeceklerini bildirmiştir:


"Yoksa onu (Kur’ân’ı) kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru söyleyenler iseniz, siz de onun benzeri on sure uydurulmuş sure getirin, Allah’tan başka da gücünüzün yettiği kim varsa onları çağırın." (Hûd, 11/13)

Kur’ân’a Meydan Okuyanlar ve Başarısızlıkları


  1. Müseylimetü’l-Kezzâb’ın Taklit Girişimi

    • Kendisi de peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime, Kur’ân’a benzer metinler üretmeye çalışmış, ancak yazdığı sözler alay konusu olmuştur.

    • Örneğin, "Ey kurbağa! Senin yarısı suda, yarısı karadadır." gibi ifadeler, edebi değerden yoksun kalmıştır.


  2. Yapay Zeka veya Edebi Tekniklerle Kur’ân’a Benzer Metin Üretme Girişimleri

    • Günümüzde çeşitli metin oluşturma sistemleri veya insan eliyle yazılan "Kur’ân benzeri" metinler, Kur’ân’ın üslup bütünlüğünü ve derin anlamını yakalayamamıştır.

    • Bir metnin sadece dil açısından değil, mana, ahenk, etki ve bilgi içeriği açısından da değerlendirilmesi gerekir.


3. Kur’ân’ın Dil ve Edebiyat İ‘câzına Yönelik Eleştiriler ve Cevapları


Kur’ân’ın edebi üstünlüğüne karşı yöneltilen çeşitli eleştiriler ve bunlara verilen cevaplar şu şekildedir:


a. Kur’ân’ın Üslubu Arap Şiiri ve Nesrine Benzediği İçin Taklit Edilebilir mi?


Eleştiri: Arap edebiyatında da çok üstün şiir ve nesir örnekleri vardır. O halde Kur’ân’ın üslubu da insan ürünü olabilir.


Cevap:

  • Kur’ân’ın üslubu, ne tam anlamıyla şiir ne de klasik hitabet ve nesirdir.

  • Kur’ân’ın lafız-mana dengesi, hiçbir edebi eserde olmayan bir özelliktir.

  • Tarih boyunca en iyi edebiyatçılar dahi Kur’ân’a denk bir metin getirememiştir.


b. Kur’ân Arapçayı Bilmeyenler İçin Mucize Değil mi?


Eleştiri: Arapça bilmeyen biri, Kur’ân’ın edebi üstünlüğünü nasıl fark edebilir?


Cevap:

  • Kur’ân’ın mucizesi sadece dil ile sınırlı değildir; bilimsel, tarihi ve hukuki mucizeleri de vardır.

  • Arapça bilmeyenler için, Kur’ân’ın evrensel mesajı ve anlamındaki derinlik de delil teşkil eder.

  • Ayrıca, Arap olmayanlar bile Kur’ân’ın dilindeki musiki ve ahenk etkisini hissedebilir.


c. Kur’ân’da Gramer Hataları Var mı?


Bazı oryantalistler, Kur’ân’da gramer hatası olduğunu iddia etmişlerdir.


Örnek Eleştiri:

  • Tâ-Hâ 63: "İnne hâzâni le-sâhirâni" ifadesinde, "hâzâni" kelimesi nahiv kurallarına aykırı olarak kullanılmış gibi görünmektedir.


Cevap:

  • Kur’ân, Kureyş lehçesi başta olmak üzere farklı Arap lehçelerini bir arada barındırır.

  • Eski Arap gramerinde, ikil zamirlerin farklı kullanımları mümkündür.

  • Kur’ân’daki dil yapısı, zamanın Araplarına göre en üstün hitabet seviyesindedir.


4. Kur’ân’ın Edebi Mucizesinin Evrensel Etkisi


  1. Kur’ân, Edebi ve Etkileyici Tarzıyla İnsanları Büyülemiştir


    • Örneğin, Ömer bin Hattab (r.a.), Müslüman olmadan önce Furkan Suresi’ni işittiğinde derinden etkilenmiştir.


  2. Kur’ân’ın Etkisi Sadece Müslümanlarla Sınırlı Değildir


    • Goethe, Kur’ân’dan etkilenerek ona hayranlığını dile getirmiştir.

    • Thomas Carlyle, Kur’ân’ın üslubunu ve mesajını insanüstü olarak tanımlamıştır.


 Kur’an’ın Gaybî Haberlerinin İ‘câz Delili Olması


Kur’an, bazı olayları önceden haber vermiş ve bunların gerçekleşmesi onun ilahî kaynaklı olduğunu gösteren bir mucize olarak görülmüştür. Bu tür haberler, genellikle üç başlıkta incelenir:


Kur’an’daki Gaybî Haberler Genel İfadeler mi?


Eleştiri:Kur’an bazı olayları o kadar genel anlatıyor ki, bunların zamanla bir şekilde gerçekleşmesi kaçınılmaz olabilir. Mesela:

  • İslam’ın üstün geleceğini bildirmesi (9:33, 61:9, 48:28),

  • Mekke’nin fethedileceğini söylemesi (48:27),

  • Ebu Leheb’in iman etmeyeceğini bildirmesi (111:1-5).


Bunlar tarihsel süreç içinde zaten gerçekleşebilecek şeyler olabilir mi?


Cevap:

  1. Genel ifadeler yerine kesin kehanetler vardır. Örneğin, Bizans’ın İran’a karşı belirli bir süre içinde zafer kazanacağı (30:2-4) çok spesifik bir kehanettir.

  2. Tarihî gerçekliklere zıt kehanetler gerçekleşmiştir. Bizans’ın İran’a karşı zafer kazanması, o dönemin tarihçilerine göre çok düşük ihtimalli bir olaydı.

  3. Kur’an’daki bazı haberler, insanların etkileyemeyeceği olaylardır. Mesela, Firavun’un cesedinin korunacağı (10:92) bildirilmiş ve bu bilimsel olarak doğrulanmıştır.


b) Ebu Leheb’in Kehaneti Kendi Kendini Gerçekleştirmiş Olabilir mi?


Eleştiri:Kur’an, Ebu Leheb’in asla iman etmeyeceğini söylemiştir (Tebbet Suresi). Ancak Ebu Leheb, sırf bu ayetleri yalanlamak için bile olsa iman etmeyerek bu kehaneti kendi kendine doğrulamış olabilir mi?


Cevap:

  1. Ebu Leheb'in iman etmeme ihtimali güçlüydü ama kesin değildi.

    • Eğer bilinçli olarak yalanlamak isteseydi, sahte bir iman getirebilirdi. Ancak Kur’an onun asla iman etmeyeceğini bildirdi ve bu aynen gerçekleşti.

    • Bir insanın gelecekteki bireysel tercihlerinin kesinlikle önceden bilinmesi, normal bir insan bilgisiyle mümkün değildir.


  2. İmandan dönmeyi yasaklayan başka olaylar da vardır


    • Mesela, Müslüman olup sonra inkar eden bazı insanlar olmuştur. Ancak Ebu Leheb’in durumu farklıdır: O asla iman etmeyecektir denmiş ve gerçekten de iman etmemiştir.


c) Mekke’nin Fethi Zaten Beklenen Bir Şey Değil miydi?


Eleştiri:Kur’an’da Mekke’nin fethedileceği bildirilmiştir (48:27). Ancak Müslümanlar zaten güç kazanıyordu ve bu, kaçınılmaz bir sonuçtu. Öyleyse burada bir mucizelik yoktur.


Cevap:

  1. Mekke’nin fethi, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra kaçınılmaz hâle gelmişti. Ancak Kur’an bunu önceden bildirmişti.


    • O dönemde Müslümanlar hâlâ güçsüzdü ve Mekke çok güçlüydü.

    • Bedir Savaşı’ndan sonra bile Kureyş hâlâ güç sahibiydi.

    • Eğer Müslümanlar kaybetseydi, bu kehanet yanlış çıkacaktı. Ancak Kur’an kesin ifadeler kullanmıştı ve aynen gerçekleşti.


d) Rûm Suresi'ndeki Kehanetin Alternatif Açıklamaları Var mı?


Eleştiri:Kur’an, Bizanslıların İranlılara yenileceğini, ancak birkaç yıl içinde tekrar galip geleceğini haber vermiştir (30:2-4). Ancak:

  1. Tarihte zaten iniş çıkışlar olur. Bizans’ın tekrar galip gelmesi sürpriz değil, normal bir gelişmeydi.

  2. Zaman aralığı ("bıd‘u sinîn") esnektir. Yani bir şekilde bu süre içinde zafer gelirse Kur’an haklı çıkacaktır.


Cevap:

  1. Tarihi kaynaklar, Bizans’ın o dönemde tamamen yok olma noktasında olduğunu gösteriyor.

    • Bizans 613-615 yıllarında İran’a tamamen mağlup olmuştu.

    • O dönemde Bizans’ın toparlanıp galip geleceği hiç beklenmiyordu.

    • Herakleios’un zaferi sürpriz bir gelişmeydi.


  2. Kur’an, süre sınırı koymuştur.


    • Arapçada "bıd‘u sinîn" (بضع سنين) 3 ile 9 yıl arasını ifade eder.

    • Tarihî kayıtlar, Bizans’ın zaferinin tam bu süre içinde (622-628) gerçekleştiğini gösteriyor.


e) Firavun’un Cesedinin Korunacağı Haberi Sonradan Uydurulmuş Olabilir mi?


Eleştiri:Kur’an’da Firavun’un cesedinin korunacağı bildirilmiştir (10:92). Ancak bu olay modern dönemde keşfedildiği için, Müslümanlar Kur’an’ı buna göre yorumlamış olabilir mi?


Cevap:

  1. Kur’an’da Firavun’un cesedinin korunacağı açıkça belirtilmiştir:

    • "Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelecek olanlara ibret olasın." (10:92)

    • Kur’an bunu açıkça "cesedin korunması" olarak ifade etmektedir.

  2. Bu bilgi, Hz. Muhammed döneminde bilinmiyordu.

    • Tevrat ve İncil’de Firavun’un cesedinin korunacağına dair hiçbir bilgi yoktur.

    • yüzyılda Mısır’daki mumyaların keşfi, bu ayetin doğru olduğunu gösterdi.

  3. Kur’an’daki "cesedin korunması" ifadesi, normal boğulma olaylarına aykırıdır.

    • Normalde bir insan boğulunca cesedi kısa sürede çürür.

    • Ancak Firavun’un mumyalanmış cesedi bugün hâlâ mevcuttur.


Kur’an’daki dil ve anlatım Hz. Peygamber (s.a.) devrindeki Arap toplumunun kullandığı Arap dilidir. Dolayısıyla o dönemin dilinde olmayan ve muhataplarının anlamadığı herhangi bir şeyin Kur’an’da var olduğu iddia edilemez. (Böyle bir yorum Kur’an’ın lügat ve belegatine aykırıdır./Dil ve bağlamı/tarihi göz ardı etmektedir.)


Kuranı kerimin lügat belagat ve belegatine bağlamına aykırı düşmeme konusu haklı bir eleştiri olup buna aykırı olmayan bir çok bilimsel işaretlerden söz edebiliriz.


Peki dönemin insanlarının ayetlerde zihninde canlanan ne olduğunu tamamen kesin olarak biliyor muyuz?


Örnek olarak Enbiya 30 ayeti anlayışları şu şekildedir.


Abdullah b. Abbas'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bu ifadeden maksat, gökle yer birbirlerine yapışık idiler Allah bunları birbirlerinden hava i!e ayırdı. Gök yukarı kalktı yer aşağıda kaldı." demektir.


Mücahid ve Süddî ise demişlerdir ki: "Bu ifade: "Gökler ve yer birer tek kütle halindeyken Allah bunların her birini yedi parçaya ayırmış ve böylece ye­di gök yedi yer haline getirmiştir." demektir.


Taberi Enbiya 30 Tefsiri


Bütün kevni ayetlere yönelik sahabeden nakiller olmamakla birlikte bunların içinde farklı yorumlayanlar vardır ayrıca her aktarılan bilgi hadis kriteri açısından sahih olmamaktadır.


Ayrıca başta söylediğimiz gibi mesajı herkes anlıyor mesajı aktarılırken işaret ettiği bilgiyi farklı şekilde anlamaları doğaldır


Diğer sorunda İndiği toplumun bilemeyeceği hiçbir şeyden haber vermez gibi bir aşırı geneleme yapılmasıdır.


Kur’an’ın zamansal olarak ilk muhatapları olan Arapların Kur’an’da anlayamayacakları kavramların, ayetlerin olmayacağı iddialarına ve katı tarihsel bakış açısının çelişkilerine seçtiğimiz birkaç ayet üzerinden net olarak cevap vermek istiyoruz:


‘‘Tarıkın ne olduğunu nereden bileceksin?’’


‘‘(Resulüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!’’


 ‘‘Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?’’


 ‘‘Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.’’


Tarıkın ne olduğunu nereden bileceksin?’’ der Kur’an ve Tarık’ın bazı özelliklere sahip bir yıldız olduğu hakkında bilgi verir. Tarık o dönemin insanı için bilinemeyecek bir şeydir. O dönemin insanı için bilinemeycek olgulara karşılık gelen kavramları Kur’an açıkça kullanmaktadır. Eğer Kur’an’a tarihsel bakış açısıyla bakılacaksa ilk muhattapların bilemeyecekleri bazı şeyleri bizlerin veya daha ilerki dönemlerde yaşayacak insanların bilmesi normal karşılanmalıdır. Bu anlayışa göre Tarık yıldızını, özelliklerini o dönemdeki insanlar bilemeyebilir ancak biz veya bizden sonrakiler bilebilir. Bunun yolu da bilimdir. Ayetlerde verilen bilgileri ancak bilim yoluyla anlaşılır kılabiliriz https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/179937 Sayfa 322 bakınız

Bilimsel tefsir üzerine bir eleştiri ise bilimin değişken ayetlerin sabit olduğu söylemidir.


Öncelikle Kur'an'ın ana mesajı değişmez olandır yani kevni ayetlerin üzeriden yaratıcı rahmetini kudretini göstermektir. İşaretler ise mutlak kesinlik taşımazlar.


Bilimsel olguya işaretlere dil ve sözlük sınırları içinde ana mesajı etki etmeyecek Siyak sibak ile açık bir çelişki oluşturmayacak şekilde bakılır. Bununla birlikte bilimin değişkenleri vardır olguları vardır bilimin değişkenleri üzeriden değil olguları dikkate alınır.


Bugün modern bilim teknoloji sayesinde geçmişe göre daha keskin sonuçlar elde etmektedir. Bilimsel değişkenlik ve yorumlar üzerinden değil bilimsel olgular üzerinden tefsir yapılır .


Örnek: Derin denizler karanlık olduğu kesin bir olgu Bulutlar ağır olması kesindir.


Bir diğer saçmalıkta kuranı bilim ile doğrulama çabasına gerek yoktur kimse bilim ile kuranı doğrulamaya çalışmıyor yaratılan her şey ayettir indirilen ve yaratılan ayetler bir biri ile uyumlu olması kadar doğal bir şey yoktur.


Kuran'da olan bilime işaret eden ayetler geçmişte ki topluluklarda vardır söylemine cevaplar


1: Kuranda olan bilimsel olguların hepsi başka toplumlarda vardır sözü yalandır bunu söyleyenler kendileri önce teker teker ispat etmeleri gerekiyor..


2: Aynı toplumlarda bilim ile uyuşmayan çok fazla bilgide mevcut olduğu bilinen bir şeydir

Eğer şu toplumda hiç bir yanlış bilgi yoktur diyen varsa bunu ispat etmesi gerekir


En basit olarak Tevrat tekvin bölümünü okuyun bitkiler ağaçlar güneşten önce olduğunu anlatıyor.


 Lakin kuran bilim ile hiçbir çelişki içermemektedir


3: Kuran'da olan bilimsel olgular bazı toplumlarda olması çok doğaldır her ümmete elçi gönderilmiştir Nahl, 16/36 elçilerin bu mesajlarını kendi öğretilerine almışlardır.


Ayrıca Allah dilediğine hikmet bilgi verebilir.


Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar. Bakara 269


  4: Bu bilimsel bilgileri Hz Muhammed dışında ki Araplar neden bilmiyor siz hangi araplar da bu bilgileri gördünüz?


5: Eğer peygamber bunları geçmiş toplumlardan aldığını söylüyorsanız neden her seferinde doğru bilgileri aktarıyor neden geçmiş toplumların çok daha fazla olan yanlışlarını almıyor peki neden geçmiş toplumların bilimsel olgularından sadece Hz Muhammed haberi varda o dönemde yaşayan başka kimsenin bunlardan haberi olmuyor.


6:Peygamber öncesi bulutların ağır yüklü olduğunu derin denizin karanlık olduğunu söyleyen bir yazılı metin var mı?


Bilim keşif etmeden önce Kuran'da varsa neden siz bunu keşif etmediniz....


1: Kuran bilim kitabı değil ilahi mesajdır


. 2: Bilimsel keşifler yöntemsel aşamalı şekilde ilerler.


 3 Kuran bilimsel olgulara işaret eder bilimsel keşifler yapmaz.


4: Kuran Dili ile bilim dili farklıdır.


Bir müslüman örnek Süleyman kıssasında taht nasıl ışınlandı bunun için ışınlanma üzerine çalışmalar yapsa hem kuranı daha iyi anlayacak hemde ışınlanma ile bilgi edinecek kuran ilham kaynağı motivasyonu kaynağı olacaktır.


Kuran'da bilimsel olgulara işaretler olduğu halde bunu insanlar Kur'an'ın emrine uyarak gökleri yeri incelemiyorsa Kur'an'ın sorunu değil insanların yanlışı oluyor


Evet kuran bilimsel aşamaları yöntemi söylemez lakin olgulara işaret eder bilim için incele bak demektedir


Neml Sûresi’nde hayvanların dilini anlama ve eşyanın ışık hızıyla nakli yani ışınlamayla ilgili ifadeler, müşriklerin bin yıl yaşama arzularını nefyetmeyen ve Hz. Nuh’un bin yıl civarında yaşadığına dair ifadeler, bire yedi yüz veren buğdaydan bahseden ifade, üç günlük susma orucuyla çocuk sahibi olabilme arasında ilişki kuran ifadeler, günümüz itibariyle bilimin çok daha ilerisinde ifadelerdir. Bilimsel tefsir araştırmalarının bir amacı da bu ve benzeri ayet - lerden hareketle Kur’ân’ın Allah kelamı oluşuna dair delilleri ispatlamaktır ,


1. Kur'an’ın Bilimsel İ‘cazı Konusunda İddialar


Kur’an’ın bilimsel i‘cazıyla ilgili bazı örnekler şu şekilde sıralanabilir:


  • Evrenin Yaratılışı ve Big Bang Teorisi: Kur'an'da evrenin yaratılışından söz edilirken, "Gökleri ve yeri yaratan O’dur" (Enbiya, 21:30) ayetinde, evrenin bir zamanlar birleşik bir durumda olup sonra ayrıldığına dair bir ifade bulunur. Bu, Big Bang teorisine benzer bir anlayışı çağrıştırır.


  • Yeryüzü ve Dağlar: Kur'an'da dağların, yeryüzünün hareketlerini dengelediği ifade edilir. Örneğin, "Dağlar yerinde sabit durur" (Naba, 78:6) ayeti, günümüz jeolojisinde dağların levha tektoniği nedeniyle hareket etmelerini anlatan bilimsel bir olguyu anlatıyor olabilir.


  • Embriyonik Gelişim: Kur'an’da insan embriyonunun gelişimiyle ilgili çeşitli ifadeler bulunmaktadır. “Biz insanı bir alaktan (kan pıhtısı) yarattık” (Alak, 96:2) ayeti, modern embriyolojiyle paralel bir anlatım sunar. Bu, erken dönemde embriyonun kan pıhtısı şeklinde bir yapıya sahip olduğuna dair bilimsel bilgiyle örtüşmektedir.


  • Buharlaşma ve Yağmur Döngüsü: Kur'an'da yağmur döngüsü ve suyun buharlaşmasıyla ilgili birkaç ayet bulunmaktadır. "Ve gökten suyu indirdik de onunla her türlü meyveyi bitirdik" (Ar-Rum, 30:48) gibi ifadeler, suyun döngüsünü anlatan bilimsel bir keşfe işaret edebilir.


Kur'an'ın bilimsel i‘cazına karşı yapılan eleştiriler karşısında, bazı savunmalar yapılmaktadır:


  • Kur'an’ın Amacı: Kur’an’ın temel amacı, dini ve ahlaki rehberlik sağlamak olduğuna vurgu yapılır. Bilimsel detaylar, doğrudan amaçlanan şeyler değildir. Bu yüzden, bilimsel bilgi vermek veya teoriler ortaya koymak, Kur’an'ın doğasında bulunmaz.


  • Evrensel Doğa ve Allah'ın İradesi: Kur’an'daki bilimsel ifadeler, Allah’ın evreni yaratırken koyduğu düzeni yansıtır. Yani, bu ifadeler Allah’ın kudretinin bir göstergesidir ve evrenin işleyişini anlamak, iman edenler için bir delil olabilir.


  • Ayetlerin Evrensel Anlamı: Kur'an’ın bazı ayetleri, farklı bilimsel alanlara atıfta bulunan çok genel ve soyut anlamlar taşır. Bu da, belirli bir bilimin gelişimiyle birlikte, bu ayetlerin farklı şekillerde yorumlanabilmesini sağlar.

Sayısal İ‘câz, Kur’an’daki kelimeler arasında matematiksel bir denge ve uyum olduğuna dair bir görüşü ifade eder. Abdürrezzâk Nevfel'in bilgisayar destekli çalışmalarıyla ortaya konmuş bu teori, özellikle çağımızda sayısal bilgilere ve ölçümlere olan ilginin artmasıyla daha dikkat çekici hale gelmiştir. Bu teoriye göre, Kur’an'da kullanılan bazı kelimeler ve kavramlar arasında bir sayı dengesi bulunmaktadır, ve bu dengeyi bozan bir istisna gözlemlenmemektedir.


Örnekler üzerinden açıklamak gerekirse:


  • Dünya ve âhiret kelimeleri 115’er defa,

  • Şeytan ve melâike 68’er defa,

  • Hayat ve mevt 145’er defa,

  • Sâlihât ve seyyiât 167’şer defa,

  • Nef‘ ve fesad 50’şer defa geçmektedir.


Bunlar gibi daha birçok kelime çiftinin, anlam yönünden birbirine zıt olmalarına rağmen, eşit sayıda geçtiği gözlemlenmiştir. Bu tür sayısal denge, Kur’an’ın sadece bir dilsel metin değil, aynı zamanda üzerinde derinlemesine düşünülmesi ve incelenmesi gereken bir mucize olduğunu vurgular. Kur’an’daki kelime seçimlerinin, sayısal dengenin, hatta Arapça dilinin inceliklerinin Allah’ın ilminin bir yansıması olduğu iddia edilir.


Bu görüş, Kur’an’ın her yönüyle –sözlü, anlamlı ve sayısal– bir bütün olarak ilahi bir yapı taşıdığına dair derin bir anlayışa sahiptir. Ancak, bu tür tezlerin bilimsel geçerliliği ve teolojik açıklamaları konusunda farklı görüşler de bulunmaktadır. Bazı alimler, sayısal mucizelerin, Kur’an’ın asli mesajına odaklanılmasından sapmayı teşvik edebileceği uyarısında bulunurlar. Yine de, bu tür çalışmalarda, Kur’an’ın her yönüyle Allah’a ait olduğu ve mükemmel bir şekilde yaratıldığı düşüncesi ön plana çıkarılmaktadır.


Eleştiri 1: Sayısal Tesadüf Olabilir


Eleştirmenler, sayısal i‘câzın tesadüfi bir durum olabileceğini savunurlar. Onlara göre, sayısal denge ve benzerlikler, sadece rastlantısal olarak ortaya çıkmış olabilir. Kur’an'ın dilsel yapısı o kadar karmaşıktır ki, böyle bir düzenin tesadüfen oluşması mümkündür.

Cevap: Kur’an’ın sayısal mucizeleri, bir tesadüf değil, bilinçli ve hesaplanmış bir düzenin sonucu olarak anlaşılabilir. Bu tür bir düzenin insan aklıyla kavranması zor olabilir, ancak Allah’ın ilmiyle her şeyin mükemmel bir ölçüde yaratıldığına dair inanç, bu tür eleştirileri reddeder. Ayrıca, bu dengeyi tesadüfen sağlamak, bir insanın yazdığı bir kitaba göre çok daha karmaşık ve düzenli bir yapı gerektirir.


Eleştiri 2: Sayısal Uyum Anlamdan Bağımsızdır


Bazı eleştirmenler, sayısal i‘câzın yalnızca harfler ve kelimelerle sınırlı olduğunu, bu uyumun anlamla doğrudan bir bağlantısı olmadığını belirtirler. Yani, sayılarla yapılan bu analizler, Kur’an’ın mesajını anlamaya yönelik bir katkı sağlamaz.


Cevap: Sayısal i‘câzın, anlamla tamamen bağımsız olmadığı savunulabilir. Bu teorinin savunucuları, sayısal denge ve anlam arasında bir ilişki olduğunu öne sürer. Her bir kelime, sadece bir anlam taşımaz, aynı zamanda bir sayısal değer de taşır. Bu sayılar, insan aklının ötesindeki bir düzenin izlerini gösterir. Dolayısıyla, bu sayılar anlamla iç içe geçmiş bir şekilde, Kur’an’ın ilahi bir kitap olduğunu vurgular.


Eleştiri 3: İnsan Yapımı Bir Anlam İddiası


Bazı eleştirmenler, bu tür sayısal düzenlemelerin, insanların da benzer matematiksel düzenlemeler oluşturabileceğini savunurlar. Bu durumda, sayısal i‘câzın, Kur’an’a özgü bir mucize değil, insan aklının oluşturabileceği bir şey olduğunu ileri sürerler.

Cevap: Sayısal i‘câz, insan aklının ötesinde bir bilgiye ve kudrete işaret eder. Kur’an’daki sayısal düzenin oluşturulması, insanın yapabileceği bir şey değildir. Özellikle, Arapçanın karmaşık dil yapısı ve kelime kullanımının sayısal düzenle örtüşmesi, insanın yapabileceği bir şeyden çok daha derin bir ilahi düzeni ortaya koyar. Ayrıca, bu düzenin her biri çok özel anlamlar taşıyan kelimelerde bulunması, bunun insan yapımı olamayacağını gösterir.


Eleştiri 4: Sayılar Farklı Yorumlara Açıktır


Bazı eleştirmenler, sayısal i‘câzın yorumlamalarının subjektif olduğunu ve farklı bakış açılarıyla değişebileceğini savunurlar. Bu durumda, sayılarla yapılan analizlerin bilimsel bir temele dayanmadan, kişisel yoruma dayalı olduğuna dikkat çekerler.


Cevap: Bu eleştiri, sayısal düzenin mutlaklık taşıdığı ve bir yorumlamaya açık olmadığı gerçeğiyle çürütülebilir. Kur’an’daki sayısal düzen, belirli bir yapıya ve düzene dayanmaktadır. Bu düzende rastlanan benzerlikler ve dengesizlikler, sayısal bir dilin izlerini taşır ve bunlar, insanın sınırlı aklıyla tamamen açıklanamaz. Sayılar ve anlam arasındaki ilişki, tek bir doğru yorumu içerir; farklı bakış açıları, sadece insan algısının sınırlılığına işaret eder.


Eleştiri 5: Sayılarla İlgili Mucizeler Kur’an’ın Asıl Amacını Gölgeliyor


Bazı eleştirmenler, sayısal i‘câzın, Kur’an’ın asıl mesajını gölgelediğini savunurlar. Kur’an’ın asıl amacı insanların iman etmeleri, doğru yolu bulmaları ve Allah’a kul olmalarıdır. Sayısal i‘câzın bu mesajı gölgeleyebileceği endişesi vardır.


Cevap: Sayısal i‘câz, Kur’an’ın asıl mesajını gölgelemez, aksine onun doğruluğunu ve ilahi mucizesini pekiştirir. Kur’an, hem manevî hem de maddî açıdan bir mucizeyi barındıran bir kitaptır. Sayılar, bir ilahi düzenin delili olarak, Kur’an’ın sadece anlamla değil, aynı zamanda yapısal bütünlüğüyle de Allah’tan geldiğini gösterir. Dolayısıyla, bu tür bir mucize, Kur’an’ın asıl mesajına zarar vermez, aksine onu daha da güçlendirir.


Eleştiri 6: Sayısal İ‘câzın Dinî İhtiyaçlarla Bağlantısı Yoktur


Bazı eleştirmenler, sayısal mucizelerin dini inançlarla doğrudan bir bağlantısı olmadığını, sadece matematiksel bir merak olduğunu savunurlar. Bu tür analizlerin, insanların dini inançlarını güçlendirmediğini ve sadece bilimsel bir buluş olarak kalması gerektiğini öne sürerler.


Cevap: Sayısal i‘câz, sadece matematiksel bir merak olmaktan öte, insanın Allah’a olan imanını derinleştiren bir delildir. Bu tür matematiksel mucizeler, Allah’ın sonsuz ilminin bir yansımasıdır ve insanlar için bir iman vesilesidir. Kur’an’ın içindeki bu sayısal düzen, sadece bir bilimsel buluş değil, aynı zamanda insanın Allah’a olan teslimiyetini pekiştiren bir işarettir.





Kuran icazına yönelik tez çalışmalarını mutlaka okuyun







Video oynatma listesini mutlak izleyin






 
 
 

コメント


  • Twitter
  • YouTube
  • Facebook - White Circle
  • Instagram - White Circle

Hubeyb öndeş 

bottom of page