top of page

İSBÂT-ı VÂCİB (Eleştiriler ve Cevaplar)

Yazarın fotoğrafı: MUSTAFA ALİ UÇAR MUSTAFA ALİ UÇAR


İspat-ı vâcip, kelâm ilminde Allah’ın varlığını zorunlu (vâcip) olarak ispat etmeye yönelik delilleri ifade eder. Bu kavram, özellikle İslam düşüncesinde Allah’ın varlığının aklî ve mantıkî yollarla kesin olarak kanıtlanması gerektiğini savunan kelâm ekolleri tarafından geliştirilmiştir.



  1. İmkan Delili ve Eleştirileri


    1. İmkan Delili Nedir?

  2. İmkan delili (Burhânü'l-imkân), varlığın zorunlu ve mümkün olarak ikiye ayrılmasına dayanan bir ontolojik-kelâmî delildir. Bu delile göre:


    • Alemde var olan her şey mümkin (olabilir) varlıktır, yani var olması da yok olması da aklen mümkündür.


    • Mümkin varlıklar, var olmak için bir zorunlu varlığa dayanmak zorundadır.

    • Eğer her şey mümkün olsaydı, hiçbir şeyin varlık kazanması gerekmezdi.

    • Öyleyse, mümkün varlıkların var olması için zorunlu bir varlık (Vacibü'l-Vücud) bulunmalıdır.


    Bu zorunlu varlık Allah’tır. İmkan delili, özellikle İslam kelamında, özellikle Maturidi ve Eş’ari düşünce geleneğinde güçlü bir delil olarak kullanılmıştır.


  3. 2. Eleştiriler ve Cevaplar


    A) "Mümkin varlıkların toplamı da mümkindir" argümanı


    Eleştiri:

    • Eğer bütün varlıklar mümkünse, var olanların toplamı da mümkündür.

    • Mümkin bir şeyin varlık kazanması için dışsal bir nedene ihtiyacı vardır.

    • Ama mümkün varlıkların toplamının dışında başka bir şey olamazsa, bu toplamın var olamaması gerekirdi.


    Cevap:

    • Buradaki temel hata, bütünün özelliklerinin parçaların toplamına indirgenmesidir.

    • Mümkin varlıkların toplamı, yeni bir gerçeklik oluşturur ve bu toplamın var olması için hariçte bir sebebe (zorunlu varlığa) ihtiyaç duyar.


    B) "Tanrı da mümkün olabilir" iddiası


    Eleştiri:

    • Eğer mümkün varlıklar için zorunlu bir varlık gerekir diyorsak, bu zorunlu varlık da mümkün olamaz mı?


    Cevap:

    • Eğer zorunlu varlık da mümkün olsaydı, onun da bir sebebe ihtiyacı olurdu ve sonsuz geriye gidiş (teselsül) ortaya çıkardı.

    • Ancak, sonsuz geriye gidişin imkânsızlığı mantıken zorunlu bir varlığı gerektirir.

    • Zorunlu varlık, var olmak için hiçbir dış nedene ihtiyaç duymayan bir varlık olarak tanımlanır.


    C) "Evrenin kendisi zorunlu olabilir mi?"


    Eleştiri:

    • Neden evreni zorunlu varlık olarak kabul etmiyoruz?

    • Belki evren ezelî ve ebedîdir, o hâlde Allah'a gerek yoktur.


    Cevap:

    • Evrenin zorunlu olduğunu kabul etmek, onun değişmez, mutlak, kendinden var olan bir varlık olması anlamına gelir.

    • Fakat evren zaman içinde değişmektedir, yani bir hâlden başka bir hâle geçmektedir.

    • Değişim, bir varlığın kendinde zorunlu olmadığını gösterir.

    • Öyleyse evren zorunlu değil, mümkün varlıktır ve bir yaratıcıya muhtaçtır.


    D) "Mümkün varlıkların kendi içinde bir neden-sonuç ilişkisi olabilir mi?"


    Eleştiri:

    Belki mümkün varlıklar birbirlerini meydana getiriyordur, bir yaratıcıya gerek yoktur.


    Cevap:

    • Mümkin varlıklar, kendilerinden önce başka mümkün varlıklara bağlıdır.

    • Bu zincir, sonsuza kadar gidecek olursa teselsül olur ve teselsül aklen imkânsızdır.

    • O hâlde, mümkün varlıklar kendi kendine var olamaz ve bir zorunlu varlık gerekir


    Sonuç

    İmkan delili, varlığın temelinde zorunlu bir varlık olması gerektiğini gösteren en güçlü kelâmî delillerdendir. Getirilen eleştiriler genellikle zorunlu-mümkün varlık ayrımını yanlış anlamaktan veya teselsülün imkânsızlığını göz ardı etmekten kaynaklanır.

    Bu delil, klasik kelâmın en sağlam ontolojik temellerinden biri olarak kabul edilir ve Aristoteles'ten İbn Sina'ya, Gazali’den günümüz metafizik tartışmalarına kadar güçlü bir şekilde savunulmuştur.


 Leibniz’in İmkan Delili (Yeter-Sebep İlkesi ile)


Leibniz’in versiyonu, “neden bir şey var da hiçbir şey yok?” sorusuyla başlar ve şu argümana dayanır:


Temel Argüman:

  1. Her şeyin bir açıklaması olmalıdır (Yeter-Sebep İlkesi).

  2. Alemde gördüğümüz her varlık mümkündür, yani yokluğu da düşünülebilir.

  3. Eğer mümkün varlıkların toplamı da mümking ise, bu toplamın da bir açıklaması olmalıdır.

  4. Ama bu toplamın nedeni mümkün varlıkların içinde olamaz, çünkü mümkün varlıklar kendilerini açıklayamaz.

  5. Öyleyse, alemin varlığını açıklayan şey zorunlu bir varlıktır.

  6. Bu zorunlu varlık, kendi varlığı için başka bir açıklamaya ihtiyaç duymayan Allah’tır.


Leibniz’in versiyonunda, mantıksal zorunluluk fikri daha ön plandadır ve Tanrı’nın varlığı Yeter-Sebep İlkesi ile temellendirilir.



Sonuç

İmkan delili, hem İslam kelâmında hem de Leibniz’in metafiziğinde güçlü bir argüman olarak kabul edilir. İkisi de var olan her şeyin bir açıklaması olması gerektiği fikrine dayanır ve bu açıklamanın en nihayetinde zorunlu bir varlığa ulaşacağını savunur.

İslam Kelâmında: Teselsülün imkânsızlığı ön plandadır.Leibniz’de: Yeter-Sebep İlkesi merkezdedir.


Her iki yaklaşım da Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla temellendirmeye çalışan güçlü felsefi delillerdir.



Hudûs delili (kozmolojik delilin bir türü), evrenin sonradan yaratılmış olduğunu (hâdis) ve dolayısıyla bir ilk nedenin, yani Allah’ın varlığının zorunlu olduğunu savunan bir delildir. Kelâm kozmolojik delili olarak da bilinir ve özellikle Eş‘arî ve Mâturîdî kelâmcılar tarafından savunulmuştur.


Hudûs Delili

Hudûs delili, kâinatın ezelî olamayacağını ve onun bir başlangıcı olması gerektiğini savunarak şu mantık zinciriyle işler:

  1. Her hâdisin (sonradan meydana gelenin) bir muhdisi (onu meydana getiren bir varlık) vardır.

  2. Âlem (evren) hâdistir.

  3. Öyleyse âlemin bir muhdisi olmalıdır.

  4. Bu muhdis ise ezelî ve kadîm olan Allah’tır.

Hudûs delili, genellikle cevher-araz teorisi ile desteklenir. Kelâmcılar, âlemin cevher ve arazlardan (atomlardan ve onların niteliklerinden) meydana geldiğini ve arazların sürekli değiştiğini savunarak, bu değişimin sonsuz geçmişe gidemeyeceğini ve bir başlangıcının olması gerektiğini ileri sürerler.



Hudûs Deliline Yöneltilen Eleştiriler ve Cevaplar


Hudûs delili, hem İslam filozofları hem de modern bilimsel ve felsefi çevreler tarafından çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. İşte en önemli eleştiriler ve bunlara verilen cevaplar:


1. Evrenin Ezelî Olabileceği İtirazı

Eleştiri: Aristoteles ve İbn Sînâ gibi filozoflar, evrenin bir başlangıcı olmadığını, ezelî olduğunu ve Allah’ın onu zaman içinde yaratmadığını savunurlar. Onlara göre, Allah’ın varlığı evrenin bir başlangıcını gerektirmez, çünkü O, evreni ezelî olarak var kılmıştır.


Cevap:

  • Kelâmcılar, değişimin olduğu bir varlığın ezelî olamayacağını savunurlar. Evren, sürekli değişen bir yapıdadır ve bu değişim, onun hâdis olduğunu gösterir.

  • Büyük Patlama teorisi gibi bilimsel veriler de evrenin bir başlangıcı olduğunu ortaya koymaktadır.


2. Sonsuz Bir Zincirin (Teselsülün) Mümkün Olduğu İtirazı

Eleştiri: Bazı filozoflar, neden-sonuç zincirinin sonsuza kadar geriye gidebileceğini, yani bir ilk nedenin zorunlu olmadığını savunurlar.


Cevap:

  • Kelâmcılar, teselsülün mümkün olmadığını ve eğer geçmiş olaylar sonsuz olsaydı, şu anın asla gerçekleşemeyeceğini savunurlar (“sonsuzdan gelip bugüne ulaşmak” mantıksızdır).

  • İbn Rüşd gibi eleştirmenler, evrenin var oluşunun sürekli bir “neden”le açıklanabileceğini savunsa da, bu nedenin kendisinin neden var olduğu sorusu hâlâ cevaplanamamaktadır.


3. “Her Hâdisin Bir Muhdisi Olmalı” İlkesine İtiraz

Eleştiri: Hudûs delili, her hâdisin bir sebebi olması gerektiğini söylüyor. Ancak, neden Allah’ın bir sebebe ihtiyacı yoktur?


Cevap:

  • Kelâmcılar, hâdis olan her varlığın bir sebebe ihtiyacı olduğunu söylerler. Kadîm (ezelî) olanın ise bir sebebe ihtiyacı yoktur. Allah’ın zatı gereği var olduğu, varlığının zorunlu olduğu kabul edilir.

  • Felsefi olarak, sonsuz bir nedenler zincirine düşmemek için bir varlığın kendi başına zorunlu olması gerekir.


4. Bilimsel Evren Modelleri Hudûs Delilini Geçersiz Kılar mı?


Eleştiri: Kuantum fiziğinde bazı fenomenler, görünüşte nedensiz gibi gözüküyor. Ayrıca, bazı bilimsel evren modelleri (örneğin döngüsel evren modeli), evrenin başlangıcı olmadığını ima edebilir.


Cevap:

  • Kelâmcılar, evrenin madde ve zamanla birlikte yaratıldığını savunurlar. Dolayısıyla, zamanın “öncesi”nden bahsetmek anlamsız olabilir.

  • Büyük Patlama teorisi, evrenin zaman içinde bir başlangıcı olduğunu göstermektedir.

  • Kuantum olaylarının nedensiz olduğu kesin değildir; belirsizlik, bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir.



Hudûs Delili ve Çoklu Evren İtirazı


Çoklu evren (multiverse) teorisi, evrenimizin tek olmadığı, sonsuz veya çok sayıda evrenin var olduğu fikrine dayanır. Bu teori, özellikle fiziksel kozmoloji ve kuantum mekaniğinde bazı modellerle desteklenmeye çalışılmıştır. Hudûs deliline karşı bazı eleştirmenler, çoklu evren fikrini ileri sürerek "evrenimizin bir yaratıcıya ihtiyacı olmayabileceğini" iddia etmektedir.


Çoklu Evren Teorisi Hudûs Deliline Karşı Bir Alternatif midir?


  1. Çoklu Evrenler de Bir Başlangıç Gerektirir

    • Çoklu evren modeli, farklı evrenlerin var olabileceğini öne sürse bile, bu evrenler zaman içinde meydana gelmişse hâdis (sonradan var olmuş) olmaya devam eder.

    • Hudûs delili, sadece bizim evrenimizi değil, tüm fiziksel varlıkları kapsar. Eğer çoklu evrenler gerçekten varsa ve bir başlangıçları varsa, yine bir muhdis (yaratıcı) gereklidir.


  2. Bilimsel Modeller Kesinlik Taşımamaktadır

    • Çoklu evren hipotezi, doğrudan gözlemlenmiş veya test edilmiş değildir. Bu nedenle, çoklu evrenin varlığı spekülatif olup bilimsel kesinlik taşımamaktadır.

    • Büyük Patlama teorisi, evrenimizin bir başlangıcı olduğunu gösterirken, çoklu evren hipotezi bunu açıklamak için önerilmiş alternatif bir varsayımdır. Ancak bu, Büyük Patlama’nın başlangıçsız olduğunu ispatlamaz.


  3. Çoklu Evrenler Neden Var?

    • Eğer gerçekten sonsuz sayıda evren varsa, bu evrenler neden var olmuştur? Onları meydana getiren bir mekanizma olması gerekir.

    • Çoklu evren modelinde genellikle kuantum dalgalanmaları veya vakum salınımları gibi mekanizmalar önerilir, ancak bu mekanizmalar da kendiliğinden var olamaz; onların da bir ilk sebebe ihtiyacı vardır.


  4. Tesadüf ve İmkân Problemi

    • Bazı ateist filozoflar, çoklu evren fikrini savunarak, “Bizim evrenimiz sadece rastgele bir evrenlerden biri olabilir, bu yüzden özel bir yaratıcıya gerek yoktur” derler.

    • Ancak bu, düzenin ve varlığın açıklamasını ertelemekten öteye gitmez. Çünkü “Neden bu tür bir çoklu evren var?” sorusu hâlâ cevaplanmış olmaz.


Hudûs Delili Açısından Sonuç


  • Çoklu evren hipotezi, hudûs delilini geçersiz kılmaz. Eğer çoklu evrenler gerçekten varsa, onların da bir başlangıcı ve bir sebebi olmak zorundadır.

  • Kelâmcıların hudûs delili, sadece tek bir evreni değil, tüm mümkün varlıkları kapsayan bir nedensellik ilkesi ile çalışır.

  • Çoklu evren hipotezi, bilimsel olarak doğrulanmış değildir ve metafiziksel olarak bir ilk neden olmadan açıklanamaz.



Zamanın B Kuramı ve Hudûs Delili İlişkisi


Hudûs delili, evrenin sonradan yaratıldığını ve bir başlangıcının olduğunu savunur. Bu başlangıç, evrenin hâdis (sonradan olan) olduğunu ve bu varlıkların bir yaratıcı tarafından var kılındığını ifade eder. Zamanın B Kuramı ile bu delilin karşılaştırılması şu şekilde yapılabilir:


Zamanın B Kuramının Hudûs Deliline Engel Olup Olmadığı


1. Zamanın Sabitliği ve Başlangıç


  • Zamanın B Kuramı, zamanı sabit bir yapıya sahip olarak görür ve geçmiş, şimdi ve geleceği birbirinden bağımsız olarak kabul eder. Zamanın geçtiği bir süreçten çok, zamanın her anı bir bütün olarak var olur. Bu görüş, evrenin başlangıcıyla ilgili bir soruyu karmaşıklaştırır çünkü zaman, geçmişin ve geleceğin eşit derecede gerçek olduğu bir çerçevede ele alınır.


  • Hudûs delili, zamanın bir başlangıcının olması gerektiğini öne sürer; evrenin, bir başlangıcı olmalı ve sonradan yaratılmış olmalıdır. B Kuramı bu başlangıç fikrine, zamanın sabit ve blok bir yapı olduğu görüşüyle karşı çıkabilir. Eğer zaman zaten bir "blok" olarak var ise, geçmiş, şimdi ve geleceği birbirinden ayırmak ve zamanın bir başlangıcı gerektiğini savunmak daha zorlaşabilir.


2. Zamanın Akışının Var Olup Olmadığı


  • Zamanın B Kuramı, zamanın aslında bir akışa sahip olmadığını savunur. Zaman, objektif bir şekilde var olan ve tüm olayların zaman diliminde aynı anda var olduğu bir yapıdır. Bu, zamanın lineer bir şekilde ilerlemediği ve her şeyin bir "blok" içinde sabit olduğu anlamına gelir.


  • Hudûs delili, evrenin bir başlangıcı olması gerektiği ve bu başlangıcın bir yaratıcıya işaret ettiği bir fikir üzerine kurulur. Ancak, zamanın bir akışa sahip olmaması fikri, evrenin başlangıcı ve sonrasına dair klasik anlamdaki bir yaratılış sürecine engel olabilir. Eğer zaman sabit bir yapıdaysa, yaratılışın "başlangıcı" gibi bir kavramı anlamlandırmak zorlaşabilir.


3. Zamanın Blok Evreni Yaklaşımı ve Yaratılış


  • Zamanın blok evren anlayışı, zamanın dönemsel ve sabit bir yapı olduğunu savunur ve her şeyin aynı anda var olduğu fikrini kabul eder. Bu görüş, bir yaratıcıya veya başlangıca dair bir noktayı gereksiz kılabilir. Çünkü, zaman zaten tamamen var olan bir bütün olarak kabul edilir.


  • Hudûs delili, evrenin bir başlangıcının olmasını zorunlu kılar ve bu da zamanın belli bir noktada yaratıldığını ima eder. B Kuramı, zamanı sabit ve değişmez bir blok olarak gördüğünden, bir başlangıçtan söz etmek veya evrenin bir yaratıcı tarafından var edilmesini gerektiren bir süreç kabul etmek bu teoride zorlaşır.


Sonuç: B Kuramı Hudûs Deliline Engel Olur mu?


Zamanın B Kuramı, hudûs delilinin doğrudan bir engeli değildir, ancak zamanın yapısını ve akışını farklı bir şekilde ele aldığı için, zamanın başlangıcı fikrini kabul etmekte zorlanabilir. Hudûs delili, evrenin bir başlangıcı olduğunu savunurken, B Kuramı bu başlangıcı sabit ve bütünsel bir yapıya yerleştirebilir, çünkü zamanın zaten var olan bir blok olduğunu iddia eder.

Bu nedenle, B Kuramı, hudûs delilinin kabul ettiği "başlangıç" anlayışına karşı çıkmak için güçlü bir zemin sunabilir. Ancak, B Kuramı'nın metafiziksel bir açıklama sunduğu, zamanın gerçekliğine dair ontolojik bir perspektif sunduğu da göz önünde bulundurulursa, her iki teorinin çelişkili bir şekilde ele alınması gerekebilir.


Hudûs Delili ve Entropi Delili


Entropi delili, evrenin düzeni ve enerjinin dağılma (dağılma) eğiliminden hareketle, bir ilk nedenin varlığını savunan bir başka kozmolojik delildir. Entropi, termodinamikte bir sistemin düzensizliğini ölçen bir kavramdır ve evrenin sürekli olarak entropinin arttığı (yani daha fazla düzensizlik ve enerji dağılması) bir yönü olduğunu öne sürer. Bu da, evrenin belirli bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıcın bir yaratıcıya işaret ettiğini düşündürür.


Entropi Delili ve Hudûs Delili


Entropi delili, evrenin şu anki düzenine ve entropinin arttığı gözlemlerine dayanır. Temel mantık şu şekildedir:


  1. Evrenin entropisi sürekli artmaktadır.

    • Evrenin her noktasındaki enerji, düzensizlik ve dağılma eğilimindedir.

    • Eğer evren sonsuz bir geçmişe sahip olsaydı, şu anki evrenin entropisi çok daha yüksek olmalıydı. Bu da mevcut düzenin olamayacağı anlamına gelir.


  2. Bir Başlangıç Zorunludur:

    • Eğer entropi sürekli artıyorsa, evrenin bir başlangıcı olmalıdır. Bu, başlangıçta düşük bir entropiyle başlayıp zamanla artmış ve şu anki halini almıştır.

    • Hudûs delili, evrenin hâdis olduğunu ve bir başlangıcı olduğunu savunduğunda, bu başlangıcın bir yaratıcı tarafından düzenlendiği sonucuna ulaşılır.


  3. Evrenin Mevcut Düzeni ve Enerji Akışı:

    • Evrenin şu anki düzeni, entropinin arttığı bir süreçle şekillenmiştir. Eğer evren zaman açısından sınırsız bir geçmişe sahipse, bu düzenin olamayacağı ve evrenin şu anki halinde olamayacağı düşünülür.

    • Bu durum, evrenin ilk yaratılışını ve yaratıcıyı işaret eder.


Entropi Deliline Yöneltilen Eleştiriler ve Cevaplar


  1. Evrenin Sonsuz Geçmişi ve Çekimsel Denge:


    • Eleştiri: Bazı eleştirmenler, evrenin sonsuz geçmişi olabilmesi gerektiğini ve entropinin artışıyla ilgili olarak "bir denge noktası"nın da olabileceğini savunurlar. Çekimsel etkileşimler ve kuantum düzeyindeki düzen, bazı durumlarda evrenin entropisinin belirli bir noktada sabitlenebileceğini öne sürer.


    • Cevap: Kelâmcılar, evrenin şu anki entropi seviyesinin, evrenin başlangıcına dayanan bir düzeni ve yaratıcıyı işaret ettiğini savunurlar. Ayrıca, çekimsel denge gibi modellerin, entropinin evrenin başlangıcına ait temel bir delil oluşturduğuna dair güçlü bilimsel bir kanıt sunmadığına dikkat çekerler.


  2. Kuantum Mekaniği ve Entropi


    • Eleştiri: Kuantum mekaniği, bazı belirsizlikler ve olasılık dalgalanmaları sunarak, entropinin doğal akışının düzensiz olmayabileceğini ve evrenin düzeninin belirsizliğin ötesinde açıklanabileceğini iddia eder.

    • Cevap: Kuantum belirsizliğinin bile evrenin genel entropi artışıyla bağlantılı olduğu, ve kuantum olaylarının sonrasında entropinin artışının devam ettiği vurgulanır. Entropinin artışı, belirli bir düzenin ve başlangıcın göstergesidir.


Sonuç ve Hudûs Delili ile Karşılaştırma


  • Entropi delili, hudûs delilinin mantıklı bir uzantısıdır çünkü evrenin düzenli bir yapısı ve entropisinin arttığı gözlemleri, bir başlangıç noktasına işaret eder. Bu, hudûs delilindeki gibi, evrenin bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu destekler.


  • Hudûs delili, evrenin sonradan yaratıldığını ve bir muhdis (yaratıcı) tarafından var kılındığını savunurken, entropi delili de evrenin düzeninin ve entropi artışının, bir ilk nedenin varlığını zorunlu kıldığını belirtir.

  • Her iki delil de evrenin bir başlangıç noktasına sahip olduğu ve bu başlangıcın bir yaratıcıyı zorunlu kıldığı görüşünü savunur.


Nizam tasarım delili (ya da tasarım delili, düzen delili) felsefi bir argümandır ve evrenin düzenine ve karmaşıklığına bakarak bir tasarımcı ya da düzenleyicinin varlığını ispatlamaya çalışır. Bu delil, özellikle teistik düşünürler tarafından, Tanrı’nın varlığını ispatlamak amacıyla kullanılmıştır. Fakat bu delil, pek çok eleştiriye maruz kalmıştır. Eleştiriler ve bunlara verilen cevaplar şu şekilde sıralanabilir:


1. Eleştiri: Evrenin Düzeni Doğal Olarak Açıklanabilir (Doğal Seçilim)


  • Eleştiri: Evrendeki karmaşıklık ve düzen, doğal süreçler (özellikle evrimsel süreçler ve fiziksel yasalar) tarafından açıklanabilir. Örneğin, biyolojik evrim, canlıların çeşitliliği ve düzeni hakkında bir açıklama sunar. Evrenin düzeni, doğa yasalarının bir sonucudur ve tasarımcıya gerek yoktur.


  • Cevap: Bu eleştiriye cevap olarak tasarımcı delilinin savunucuları, doğal seleksiyonun türlerin hayatta kalmasını sağladığını ve evrim sürecinin tasarım olduğunu savunur. Ayrıca evrenin ve canlı yaşamının başladığı noktadaki düzenin, yaşamın mevcut karmaşıklığını açıklamak için yeterli olmadığı ileri sürülür.


2. Eleştiri: “Karmaşıklık” Yanılgısı (İnsana Benzer Tasarım Yanılgısı)


  • Eleştiri: İnsanlar, karmaşıklık ve düzeni anlamada sınırlıdır ve bu yüzden doğada gördükleri karmaşıklığı bir tasarımın ürünü olarak algılarlar. Ancak, evrende görülen düzen yalnızca insanın hayal gücüne dayalı bir yorum olabilir. Çoğu zaman, karmaşıklık, insan zihninin sınırlı anlayışına dayanır ve buna tasarım anlamı yüklemek yanlıştır.


  • Cevap: Tasarımcı delilini savunanlar, evrende gözlemlenen belirli bir tür düzenin, bilinçli bir tasarımın işareti olduğunu savunurlar. Burada yapılan argüman, yalnızca doğal yasaların ve evrimsel süreçlerin açıklamakta yetersiz kaldığı durumları (örneğin, biyolojik sistemlerin işlevsel karmaşıklığı) vurgulamaktır. Savunucularına göre, doğadaki karmaşıklık belirli bir hedefe yönelik bir düzenin işareti olarak görülebilir.


3. Eleştiri: Falsifiye Edilemezlik (Bilimsel Olarak Test Edilemezlik)


  • Eleştiri: Tasarım delili, doğrudan bilimsel bir testten geçirilemez ve gözlemlerle doğrulanamaz. Bu nedenle, bu argüman bilimsel olmayan bir bakış açısı olarak kabul edilebilir. Tasarım delili, doğrudan test edilemediği ve doğru ya da yanlış olduğu ispatlanamadığı için geçersizdir.


  • Cevap: Tasarım delilini savunanlar, evrende görülen düzenin açık bir şekilde tasarımın işareti olduğunu belirtirler. Bununla birlikte, tasarım delili, bir bilimsel teori olmaktan çok, bir metafiziksel argümandır. Tasarım delilinin savunucuları, evrenin karmaşıklığının ve düzeninin, bilinçli bir yaratıcının varlığını gösterdiğini bir tür mantıksal sonuç olarak kabul ederler.


4. Eleştiri: Tanrı’nın Varlığına İhtiyaç Yok


  • Eleştiri: Tanrı’nın varlığını savunmak için tasarım delilini kullanmak, evrenin düzenine bir açıklama getirme çabasıdır ancak bu sadece evrenin karmaşıklığını bir “tasarımcıya” atfetmekle kalır. Evrenin nasıl çalıştığını anlamak için bir “Tanrı”yı varsaymak gereksizdir. Evrenin karmaşıklığı, doğanın içsel işleyişinin sonucudur.


  • Cevap: Tasarım delili savunucuları, evrenin ve hayatın başlangıcındaki düzenin çok özel ve dikkatlice yerleştirilmiş olmasının, bir tasarımcının işareti olduğunu savunurlar. Bu düzenin ve karmaşıklığın rastlantısal olarak meydana gelmesi pek olası değildir. Özellikle evrenin ilk anındaki koşulların yaşamı mümkün kılacak kadar hassas bir dengeyi göstermesi, bir tasarımcının varlığını işaret edebilir.


5. Eleştiri: Tersine Mühendislik (Kötü Tasarım)


  • Eleştiri: Evrenin tasarımını savunanlar, karmaşıklığı ve düzeni bir tasarımcıya bağlamak isteyebilirler, ancak evrende gözlemlenen bazı kötü tasarımlar ve hatalı işlevler (örneğin, insan vücudundaki bazı biyolojik aksaklıklar) bu delilin geçerliliğini sorgulatır. Bu tür hatalı tasarımlar, evrenin bir tasarımcı tarafından yapılmadığını gösteriyor olabilir.


  • Cevap: Savunucular, kötü tasarım örneklerinin tasarım delilini çürütmediğini belirtirler. Aksine, bu tür hatalar, tasarımcıya dair bazı yanlış anlayışların sonucu olabilir. ayrıca bunlar istisnai olup zıttı ile bilinmesi kaidesi gereği kasıtlı olarak var edilmiştir Tasarımcı delili, mükemmel değil, işlevsel bir tasarım fikrini savunur.


6. Eleştiri: Antropomorfizm (Tanrı’yı İnsan gibi Tasarlamak)


  • Eleştiri: Tasarım delili, insanları ve onların zihinsel süreçlerini, evrenin düzenine atfetmeye çalışır. Bu, antropomorfizm (Tanrı’yı insan özellikleriyle tanımlamak) sorunu yaratır. İnsanlar tasarımlarında belirli hedeflere yönelirler; ancak evrenin düzeninin insan benzeri bir zeka tarafından oluşturulmuş olması gereksiz ve yanıltıcı bir varsayımdır.


  • Cevap: Tasarım savunucuları, evrenin tasarımının insan benzeri bir zekayı gerektirmediğini savunurlar. Bu argüman, daha geniş bir anlamda evrensel bir düzenin varlığını gösterir. Evrenin ve hayatın, insan mantığına benzer bir tasarımla oluşmuş olması gerekmemektedir. Buradaki vurgulama, doğadaki düzenin bir zekanın eserini andırmasıdır.



Hassas Ayar Argümanı, evrenin yaşam için uygun olabilmesi adına çok sayıda doğa yasasının ve sabitlerinin birbirine son derece hassas bir şekilde uyum sağlamasını ifade eder. Bu argüman, özellikle kozmolojik bağlamda, evrenin başlangıç koşullarının yaşamı mümkün kılacak şekilde düzenlenmiş olması gerektiğini savunur. Hassas ayarın varlığı, evrenin "tasarlanmış" olduğuna dair bir delil olarak sunulur ve bu, evrende hayatın var olmasını mümkün kılan çok hassas dengeyi ifade eder.


Hassas Ayar Argümanı


Argüman, genellikle şu şekilde sunulur:


  1. Evrenin Sabitlerinin Hassas Ayarı: Evrenin bazı temel fiziksel sabitleri ve doğa yasaları (örneğin, yerçekimi sabiti, elektromanyetik kuvvetin gücü, zayıf ve güçlü nükleer kuvvetler gibi) son derece hassas bir dengeye sahiptir. Bu sabitler çok küçük bir değişiklikle, evrenin yaşamı barındıracak şekilde var olmasını engelleyecek hale gelebilir.


  2. Yaşam İçin Uygun Koşullar: Bu sabitlerin yaşam için uygun şekilde ayarlanmış olması, evrende bilinçli bir tasarımın (yani Tanrı'nın varlığı) delili olarak yorumlanır.


  3. Olasılık ve İhtimal: Evrenin yaşamı mümkün kılacak şekilde oluşmasının çok düşük bir olasılıkla gerçekleşmiş olması, bazı düşünürler tarafından bir "tasarım"ın varlığını gösteren bir kanıt olarak sunulur.


Eleştiriler


  1. Çoklu Evren Hipotezi: Bu argümana yönelik en yaygın eleştirilerden biri, çoklu evren (multiverse) teorisidir. Bu teoriye göre, sayısız farklı evrenin var olduğu bir "çoklu evren" yapısı mevcuttur. Bu evrenlerden birkaçı, yaşamı barındırabilecek şekilde ayarlanmış olabilir. Burada, hassas ayar evreni, evrenler arasındaki rastlantısal bir varyasyonun sonucu olarak görülebilir. Bu durumda, hassas ayar, evrenin tasarlanmış olduğunu değil, yalnızca bizim yaşadığımız evrenin bir şans eseri olduğu anlamına gelir.


  2. Naturalistik Açıklamalar: Eleştirmenler, hassas ayarın doğa yasaları ve fiziksel süreçler tarafından açıklanabileceğini savunurlar. Yani, doğa yasaları kendi içlerinde bir dengeye ulaşabilir ve yaşamın ortaya çıkmasını mümkün kılacak şekilde gelişmiş olabilir. Bu, evrenin "doğal" bir şekilde var olduğunu savunur ve tasarım argümanına karşı çıkar.


  3. Sadece Olasılık: Bazı eleştirmenler, evrenin hassas ayarının yaşamı destekleyecek şekilde olduğunu söylemenin yalnızca olasılıkların ne kadar düşük olduğu üzerine bir yorum olduğunu savunurlar. Yani, yaşamın olasılığının düşük olması, bir tasarımın varlığına işaret etmez.


  4. Evrenin İdeal Durumunun Belirsizliği: Yaşam için ideal koşulların ne olduğu konusunda tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Örneğin, bazı evrenlerde farklı fiziksel yasaların işlediği, dolayısıyla yaşamın farklı şekillerde var olabileceği öne sürülür. Bu da hassas ayarın, yaşamın varlığı için bir gereklilik olduğu anlamına gelmeyebilir.


  5. Gözlemlerle Çelişen Olasılıklar: Evrenin hassas ayarına dair öne sürülen olasılıkların bazıları, bilimsel gözlemlerle çelişiyor olabilir. Bazı kritik sabitlerin değişmesi durumunda yaşamın olamayacağı, ancak evrende var olan birçok fiziksel yasa değişkeninin diğer formlarını barındırabilecek yaşam biçimlerinin mümkün olduğu öne sürülür.


Eleştirilere Verilen Cevaplar


  1. Çoklu Evren Teorisine Cevap: Çoklu evren teorisi, gözlemlerimizle uyumlu olmadığı ve şu ana kadar doğrudan gözlemlenemediği için tartışmalı bir teoridir. Dahası, çoklu evren hipotezinin de kendisinin bir açıklama sunduğu, ancak bu açıklamanın daha karmaşık sorulara yol açtığı belirtilir. Bu nedenle, çoklu evrenler teorisi, tasarım argümanının yerini almakta zayıf kalabilir.


  2. Naturalistik Açıklamalara Cevap: Bu açıklamalara karşı, "doğa yasalarının evreni yaratma gücü"nün bir önceden var olan bir neden tarafından sağlanmış olabileceği savunulur. Evrenin doğa yasalarının kendiliğinden var olabileceği öne sürülse de, bunun her zaman bir sebepler zinciri içinde tartışılması gerektiği belirtilir. Ayrıca, bu yasaların ve sabitlerin neden böyle hassas bir şekilde oluştuğu sorusu doğar.


  3. Olasılık Eleştirilerine Cevap: Olasılıklar, genellikle çok düşük ve rastlantısal bir düzenin mümkün olmadığını gösteriyor olabilir. Bu nedenle, yaşam için gerekli olan koşulların sağlanmasının, çok düşük olasılıklarla birleşen bir tasarım sonucu olabileceği öne sürülür. Yüksek olasılıkların ve doğal nedenlerin öne sürülmesi, bu olasılıkların yaşam için uygun hale gelmesi açısından zayıf kalabilir.


  4. Evrenin İdeal Durumunun Belirsizliğine Cevap: Yaşamın farklı biçimleri, evrenin koşullarına bağlı olarak değişebilir. Ancak, bu değişkenliklerin varlığı, evrenin yaşamı barındıracak şekilde ayarlanmasını gereksiz kılmaz. Yaşamın var olabilmesi için gerekli olan sabitlerin belli başlı bir dizi koşul oluşturduğu savunulur.


  5. Gözlemlerle Çelişen Olasılıklara Cevap: Evrenin hassas ayarının, yaşamı mümkün kılan tek düzen olmadığı savunulsa da, yine de bu tür sabitlerin varlığını açıklayabilecek daha net bir alternatif bulunmadığı öne sürülür. Bu da tasarım fikrini, alternatif açıklamalara göre daha geçerli kılabilir.


    İspatı vâcip delili, kelâmda, ''Allah'ın'' varlığını ispat etmek için kullanılan bir delil türüdür ve daha çok Allah'ın zatî sıfatları üzerinden hareketle ispat yapılır. Bu tür bir delilde, Allah'ın sıfatları olan "kudret", "irade", "ilîm" (bilgi), "hayat", "sem' ve basar" gibi özellikler, Allah’ın varlığının zorunluluğunu (vücudunun vacip olduğunu) ortaya koymaktadır.



    1. Zaruret (Vaciplik) İlkesi: Allah’ın varlığı zorunludur. Yani, Allah, var olması gereken bir varlıktır. Allah’ın varlık zorunluluğu, her şeyin varlığının bir sebebe dayandığını kabul etmekle başlar. Bu sebeple, her şeyin varlığı bir varlık sebebine ve ilk kaynağa ihtiyaç duyar. O ilk kaynak, Allah’tır.


    2. Sıfatlar ile İspat: Allah'ın sıfatlarının varlığı, O'nun varlığının zorunlu olduğunu gösterir. Allah'ın sıfatları kendiliğinden ve sürekli olarak varlık gerektiren özelliklerdir.


      Örneğin:

      • Kudret (Güç): Allah’ın kudreti her şey üzerinde tam ve sınırsızdır. Kudretin var olması, bir gücün kaynağının Allah olması gerektiğini gösterir.

      • İrade: Allah her şeyin iradesine sahip olan, neyi yaratacağını seçen ve belirleyen yegâne varlıktır. İrade, varlıkların isteklerine ve oluşlarına yön verir.

      • İlim: Allah’ın ilmi, her şeyi bilmesi ve bu bilmenin sınırsız olması, O'nun varlığını gerektirir.

      • Hayat: Allah, hayattır ve bu hayat, varlıkların her türlü varlık ve değişim halinde varlıklarının kaynağıdır.

      • Sem' (işitme) ve Basar (görme): Allah’ın her şeyi işitmesi ve görmesi, her şeyin O’nun kudretiyle şekillendiğini ve her türlü algılamanın O'ndan geldiğini gösterir.


    3. Vak'a ve Varlıkların Gerekliliği: Varlıklar arasında bir bağlantı ve düzenin olması, bir sebeple ve hikmetle var olmalarını gerektirir. Bu sebeple, her şeyin bir yaratanı olmalıdır. Bu yaratıcı da Allah’tır.


    İspatı vâcip delili, Allah'ın varlığını, O’nun sıfatlarının zorunluluğuna dayandırarak açıklar. Bu yöntem, özellikle Allah’ın varlık ve sıfatlarının birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu kabul eder ve sıfatlar vasıtasıyla Allah’ın varlığının zorunluluğunu ispat eder.


  6. https://x.com/mustafaaliuar4/status/1884241939303907697



    https://islamansiklopedisi.org.tr/isbat-i-vacib


Kaynak kitapları mutlaka okuyunuz.








Video oynatma listesini mutlaka izleyin




Comentários


  • Twitter
  • YouTube
  • Facebook - White Circle
  • Instagram - White Circle

Hubeyb öndeş 

bottom of page