top of page

Kur’an’a Göre Yaratılış Sıralaması: Semâ mı Arz mı Önce?


ree

Bakara Suresi 29

“Sizin için yerde ne varsa hepsini yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur.” (2:29)


 Fussilet Suresi 9-12

“De ki: Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” (41:9)“Orada sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı, orada rızık isteyenler için gıdaları dört günde takdir etti.” (41:10)“Sonra duman hâlinde olan göğe yöneldi. Ona ve yere: ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin!’ dedi. İkisi de ‘İsteyerek geldik’ dediler.” (41:11)“Böylece onları yedi gök olarak iki günde tamamladı...” (41:12)


Naziat Suresi 27-30

“Sizi yaratmak mı daha güçtür, yoksa göğü yaratmak mı? Onu O bina etti.” (79:27)**“Onu yükseltti ve düzenledi.” (79:28)**“Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlattı.” (79:29)“Bundan sonra yeri döşedi.” (79:30)

Dilde İnce Ayrım: “Yaratma” ve “Düzenleme” Ayrımı


🔸 Halq (خلق) = Yaratmak


🔸 Tesviye (تسوية), İdah (دحو - دحاها) = Düzenlemek, şekil vermek, döşemek


  • Naziat 30’daki "dahâhâ (دحاها)" fiili, yerin yaratılması değil, işlenmesi, yayılması, yaşama uygun hâle getirilmesi anlamına gelir.


BAKARA 2/29: "Yeri değil, içindekileri yarattı"

O’dur ki sizin için yerde olan her şeyi yarattı...”

❗ Dikkat edilmesi gereken:

  1. (mâ fî’l-ard)”: Yerin içindekiler", "yerde bulunan şeyler" demektir.Kur’an lafız olarak yerin kendisinden değil, yerin içindekilerden söz etmektedir.


  2. “Hepsini yarattı” – ama nesne yer değil, yerin içindekilerdir.


📌 Bu ayet, yerin maddî olarak yaratılışından değil, içindeki rızık, imkân, nimet, hayvan, bitki, su, maden, enerji gibi yaşam imkânlarının yaratılışından bahseder.



  • Bu kelime, ilk yaratılıştan değil, yaratılan yerin daha sonra şekillendirilmesinden bahseder.


Orada sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı, orada rızık isteyenler için gıdaları dört günde takdir etti.” (41:10)


Naziat 30’daki "dahâhâ (دحاها)" fiili, yerin yaratılması değil, işlenmesi, yayılması, yaşama uygun hâle getirilmesi anlamına gelir.



  • Gök için geçen fiiller:

    • istevâ → yönelmek

    • sevve → düzenlemek

    • qadâ → hükme bağlamak

    • benâ → inşa etmek

    • dahâ → yaymak/döşemekHiçbiri doğrudan ilk yaratılışı ifade etmez.


Dolayısıyla:

Kur’an’da göğün yerden önce yaratıldığına dair doğrudan bir ifade yoktur. Göğün var olduğu, fakat daha sonra düzenlendiği anlatılmaktadır.




Klasik Müfessirlerin Görüşleri


 İbn Abbâs başta olmak üzere Taberî, Zemahşerî, İbn Kesîr ve Âlûsî gibi müfessirlere göre Bakara ve Fussilet sûrelerinde belirtildiği gibi Yüce Allah önce yeryüzünü yaratmış, daha sonra da gökleri yaratmıştır. Nâziât sûresinde ise Yüce Allah, tekrardan yeryüzüne dönerek orayı yaşama elverişli hale getirdiğini bildirmiştir. Bu düşünceyi savunan gruba göre Nâziât sûresinde ifade edilen durum yaratma değil sadece düzenlemedir. Bu grup böylece müşkil durumu ortadan kaldırdıklarını ifade etmişlerdir.


Tabiinden Katâde, Süddî ve Mukâtil başta olmak üzere Fahreddin Râzî, Kurtubî, Beydâvî ve İbn Âşûr gibi müfessirler de gökyüzünün yeryüzünden önce yaratıldığını ifade etmişlerdir. Bu düşünceyi savunan gruba göre birinci grubun cevabı, konuyu çözemediği gibi başka sorunların oluşmasına da kapı aralamıştır. Gökyüzünün yeryüzünden önce yaratıldığını ifade eden müfessirler, âyetlerde kullanılan kelimelerin tevil edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu anlamda böyle düşünenlere göre söz konusu âyetlerde geçen خلق ” fiili bilinen anlamda bir yaratma olmayıp bir şeyin var edilmeden önce ölçüp biçilmesi ve planlanıp takdir edilmesi anlamındadır. Buna göre göğün ve yerin yaratılışı önceden planlanmış ancak gökyüzü, yeryüzünden önce yaratılmıştır. Bu âlimlere göre âyetlerde yer alan ثُمَّ ” edatı ise zaman açısından sonralığa değil, iki yaratma arasındaki derece farkına delalet etmektedir. Ayrıca konuyu detaylı bir şekilde ele alan Fahreddin Râzî, yeryüzünün gökyüzünden önce yaratıldığını savunanların müşkili halletmek için verdiği cevabı aklen beş açıdan eleştirmiş ve bu cevabın doğru olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır. Netice itibariyle, yukarıda belirtildiği gibi, ikinci grubun delilleri ve pozitif bilimin ulaştığı veriler de göz önünde bulundurulduğunda göklerin, yeryüzünden önce yaratılmış olma fikrinin daha tutarlı olduğu ifade edilebilir. Bununla beraber, meselenin halli açısından Said Nursî’nin uzlaştırıcı görüşünün de üzerinde durulması gerektiği görülmektedir.


Ebû Mansûr el-Mâtürîdî(Ö. M. 944)


Bize göre bu iki âyet arasında zâhirde de bir farklılık yoktur, ayrıca bu farklılığı gidermek için yeryüzünü gökyüzünden daha önce yarattı gibi açıklamalara da gerek yoktur. Çünkü Allah burada yeryüzünü iki günde yarattığını söylemekte, arkasından da, Sonra semaya iradesini yöneltti buyurmaktadır. Burada gökyüzünü yeryüzünden sonra yarattı dememekte, aksine onu yarattıktan sonra iradesini göğe yöneltti demektedir. Buradan yeryüzünü daha önce yarattığı mânası çıkmaz. En doğrusunu Allah bilir.


Fahreddin er-Râzî, 25 Ramazan 544 (25 Ocak 1150)


Yer ve Gökten Hangisinin Daha Önce Yaratıldığı

Tahiatçılardan bazıları, bu ayetin, yerin yaratılmasının göğün yaratılmasından önce

"De ki, gerçekten, iki günde yeryüzünü yaratanı inkâr ediyor, O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. Allah yeryüzünde, onun üzerinde kazık gibi dağlar yarattı.

Orada bereketler var etti. Orada, İsteyenler için, dört günde müsavi gıdalar takdir etti. Sonra semaya yöneli(Fussilet 9-11) ayetinin böyle olduğunu yine Cenâb-ı Hakk'ın, Nâziat sûresinde: Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa semayı mı? Allah onu bina etti. Onun tavanını yükseltti, derken onu iyice düzeltti. Gecesini kararttı, gündüzünü çıkarttı. Bundan sonra da, yeryüzünü yaydı "(Nâziat, 27-30) beyan etmiştir.


Bu ayetler ise, yerin, semanın yaratılmasından sonra yaratılmış olmasını gerektirir, demişlerdir. Alimler buna cevaben bazı hususlar zikretmişlerdir:


1) Cenâb-ı Hakk'ın, göğü yaratmadan önce yeri yaratması caizdir. Ancak Allah, semayı yaratmadıkça, yeri yaymamıştır... Çünkü (Naziat, 30) âyetinde geçen yeri yaymak demektir. Birisi, bunun iki bakımdan müşkil bir şey olduğunu söyleyebilir:


a- Yeryüzü büyük bir cisimdir; bu sebeple onun yaratılmasının döşenmesinden ayrı olması düşünülemez. Yeryüzünün yayılması göğün yaratılmasından sonra olunca, yerin yaratılması da, şüphesiz semanın yaratılmasından somu olur.


b- Cenab-ı Hakk'ın:"Allah, yeryüzünde olan herşeyi sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi" (Bakara, 29) ayeti yeryüzünün ve yerdekilerin yaratılmasının, gökyüzünün yaratılmasından önce olduğuna delalet eder. Yerdeki şeylerin yaratılması ise ancak, yeryüzünün yayılmasından sonra mümkün olur. Buna göre, ayet, göğün yaratılmasından önce, yeryüzünün yayılmış olmasını gerektirir. Bu durumda bir tenakuz ortaya çıkar. Buna şöyle cevab veririz:

Allah'ın : 'Yeryüzünü bundan sonrayaydı "(Naziat, 30) ayeti, göğün yaratılışının, yeryüzünün yaratılışından önce olmasını gerektirir, ama göğün düzenlenmesinin yeryüzünün yaratılmasından önce olmasını gerektirmez. Bu takdire göre de böyle bir tenakuz kalmaz.


Birisi şöyle diyebilir: Allah'ın: Sizi yaratmak mı daha güç yoksa göğü yaratmak mı? O, göğün boyunu yükseltti, derken ona bir nizam verdi" (Nazıat 27-28) ayeti, gökyüzünün yaratılıp düzene koyulmasının, yeryüzünün döşenmesinden önce olduğunu gösterir. Ne var ki yerin döşenmesi, yerin yaratılmasından ayrılmayan bir hususdur. Buna göre göğün yaratılıp düzenlenmesi, yeryüzünden öncedir. Bu durumda da mesele geri gelir.


c) En doğru cevab şudur: lafzı, bu ayette tertibi göstermez, sadece nimetleri saymak için getirilmiştir.


Bunun misali: Birisinin başkasına "Sana büyük nimetler verip sonra senin kıymetini yüceltip, sonra düşmanlarını senden uzaklaştırmadım mı?" demesi gibidir. Adamın daha sonra zikrettiği şeylerin, daha önce yapmış olması muhtemeldir. En iyi Allah bilir.


Tefsirlere buradan baka bilirsiniz



Bediüzzaman da adı geçen Bakara Sûresi'nin 29. âyetinin tefsirinde aynı konuyu ele almıştır. O’na göre, “O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semâya yöneldi. Onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” mealindeki âyet, yerin önce yaratıldığını; “Ondan sonra da yeri döşedi.” Mealindeki Naziat Sûresi'nin 30. âyeti, göğün önce yaratıldığını; “İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” mealindeki Enbiya Sûresi'nin 30. âyeti ise, gök ile yerin birlikte yaratıldığını göstermektedir.

Bediüzzaman, ayrıca konuyu müspet ilimlerin ortaya koyduğu yeni keşifler doğrultusunda değerlendirmiş ve yer ile göğün birlikte aynı maddeden yaratıldığını, ancak yerin soğuyup kabuk bağlaması, göklerden önce olmakla beraber, insanoğlunun hayat şartlarına uygun bir duruma gelip, bir döşek şeklinde düzenlenip son şeklini alması, göklerin düzeninden sonra olduğunu belirtmiştir.(bk İşârâtu’l-İ’caz,  s. 286-287).






Arapçadaki “ثُمَّ sümme” edatı her zaman Türkçedeki “sonra” manasında kullanılmaz. Bunun “aynı zamanda”, “bu esnada”, “bununla birlikte”, “bir de” gibi manaları da vardır. Nâziât sûresinin 30. ayetinde “بَعْدَ ذَلِكَ ba’de zâlike: bundan sonra” ibaresi kullanıldığı için yerin döşenmesinin kâinatın yaratılmasının tamamlanmasından sonra olduğu anlaşılmaktadır. Bakara sûresi 29 ve Fussilet sûresi 11. ayetlerde meallerde “sonra” diye tercüme edilen “ثُمَّ sümme” edatına bu edatın yukarıda sayılan manalarından herhangi biri verilince mana doğru olacaktır.


 LÜGATTA “ثُمَّ” EDATI


🔹 Temel anlam:“ثُمَّ” Arapça'da atf harflerinden biridir ve asıl kökeni şudur:ثُمَّ: “Sonra, ondan sonra, onun ardından” anlamlarına gelir.


  • Bu, bir fiilden sonra gelen başka bir fiilin olduğunu bildirir.

Ancak önemli olan nokta şudur:

❗ “Sümme” kelimesi, her zaman zamansal bir sıra ifade etmez. Arap dilinde “sümme” bazen mantıkî (aklî) sıralama, bazen de lafzî tertîb için kullanılır.

📘 2. KLASİK LÜGAT KAYNAKLARINDA “ثُمَّ”

İbn Fâris – Mu'cemu Maqâyîsi’l-Luğa:“ث-م-م” kökü, gecikme ve ardından gelme anlamı taşır. Ancak “sümme” bazen sırf lafzî tertîb içindir, fiillerin gerçek zaman sırasını gerektirmez.


Firûzâbâdî – el-Kāmûsü’l-Muhît:“ثُمَّ: atf harfidir, genellikle ‘gecikmeli tertîb’ içindir; ama bazen sadece lafzî sıralama için de kullanılır.”


Râgıb el-Isfahânî – el-Müfredât:“ثُمَّ” hem zamanî bir gecikme, hem de zikredilme sırasını anlatabilir.Dolayısıyla: لَا يَلۡزَمُ أَن يَكُونَ التَّرْتِيبُ فِي الوُقُوعِ، بَلْ فِي الذِّكْرِ“Tertîb (öncelik-sonralık) bazen fiillerin meydana gelişinde değil, yalnızca zikrediliş sırasındadır.”



Şevkânî (IV, 582) ve İbn Âşûr’un da (XXIV, 245) haklı olarak belirttikleri gibi– bu bağlamda zaman yönünden sonralığı değil, semanın yaratılmasının, arzın yaratılmasına göre daha büyük bir önem taşıdığını göstermektedir. Bu yüzden “sümme” kelimesini, “dahası” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 693-694



ree


Birinci makam nimetleri, ihsanları, merhametleri göstermekle delâil-i zâhiriyeyi beyan etmekten ibarettir. Bu itibarla arz, semavattan evveldir. İkinci makam azamet, izzet, kudret delillerini gösterir bir makamdır. Bu cihetle semavat, arzdan evveldir. ثُمَّ mâbadinin, mâkablinden bir zaman sonra vücuda geldiğine delâlet eder ki, buna “terâhi” denilir. Demek burada arz ile semavat arasında bir uzaklık vardır. Bu uzaklık, arzın semavattan evvel halk edildiğine göre zâtîdir, aksi halde rütebî ve tefekkürîdir. Yani semavatın hilkati birinci ise de, tefekkürce rütbesi ikincidir; arzın hilkati ikinci ise de, tefekkürü birincidir. Yani, evvelâ arzın tefekkürü, sonra semavatın tefekkürü lâzımdır.



Buna göre ثُمَّ ile اِسْتَوٰى arasında 3اِعْلَمُوا وَتَفَكَّرُوا mukadderdir. Takdir-i kelâm ثُمَّ اعْلَمُوا وَتَفَكَّرُوا اَنَّهُ اِسْتَوٰى ilâ âhir, dir. bk İşârâtu’l-İ’caz,  s. 286-287



 KELİME TAHLİLİ: “سَمَاء” (Semâ)


🔹 Sözlük Anlamı


  • “Semâ” kelimesi, Arapçada “yüksekte olan her şey” anlamına gelir.Kökü: س-م-و (s-m-w) → yükselmek, yukarı çıkmak.


🔹 Râgıb el-İsfahânî (el-Müfredât):

"Semâ, herhangi bir şeyin üstünde olan şeydir; mutlak olarak yukarıdaki anlamına gelir. Bazen bulutlar, bazen atmosfer, bazen de yıldızların bulunduğu alan kast edilir."

“Semâ” kelimesi Kur’an’da bağlama göre farklı seviyelerde anlam kazanır. Atmosfer, semânın sadece bir parçasıdır


Fussilet 11 ayetinde geçen gökyüzünün ilk başta duman halinde olduğunu belirtmesi de bilimsel gerçekleri tam yansıtıyor. Oksijen üretilmeden önce atmosfer volkan bacalarından çıkan dumandan dolayı tamamen zifiri duman idi. Bundan iki milyar yıl önce atmosfere oksijen girmeye ve duman ortadan kalkmaya başladı.


Fussilet 9-12 ayetlerinde yerlerin ve göklerin toplam yaratılma süresi 6 gündür. Üçte birlik zaman diliminden sonra biyolojinin başladığını söylüyor ki bilimin haber verdikleriyle örtüşüyor. Yine üçte birlik zaman diliminde atmosferin katmanlar halinde yaratıldığı söyleniyor, bu da bilimin haber verdikleriyle tam uyuşuyor. İlk başta göklerin duman halinde olduğunu söylüyor ki bu da bilinmesi mümkün olmayan üçüncü bir mucize olarak karşımıza çıkıyor.


Detaylı bilgi için makaleleri okuyunuz...



Sonuç:


  • Semâ (gökler), yaratılış bakımından arzdan öncedir.

  • Fussilet 9-12'deki anlatım, yaratma değil, tanzim ve işlev yükleme sürecidir.

  • “Sümme” edatı burada zaman değil, anlam ve tertip bakımından kullanılmıştır.

  • Atmosfer, semânın sadece bir alt katmanıdır ve yerle birlikte düzenlenmiştir.

  • Kur’an’ın anlatımı, hem dil açısından tutarlı, hem de kozmolojik gerçeklerle uyumludur.



Araştırma Derleme


Mustafa Ali Uçar



Kommentare


  • Twitter
  • YouTube
  • Facebook - White Circle
  • Instagram - White Circle

Hubeyb öndeş 

bottom of page