Maide 51. Ayetin Dilsel ve Bağlamsal Tahlili
- MUSTAFA ALİ UÇAR
- 1 Oca 2022
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 25 Haz

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۘ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍؕ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ
Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Maide 51 ayeti diyanet meali
Kuranda ve sözlüklerde وَلاَء ve تَوَالِي : Kelimeleri, iki şey arasında kendilerinden olmayan bir şeyin girmesine izin verilmemesidir. Bu, yakınlık anlamına gelir. Yakınlık da, mekân açısından, soy açısından, din açısından ve dostluk (arkadaşlık), dayanışmayı/yardımlaşma ve inanç sistemi açısından olabilir. وِلاَيَة : Yardım, demektir. وَلاَيَة de, idareyi üstlenmek, yönetmektir. Kimisi de şöyle der: وَلاَيَة وِلاَيَة formları tıpkı, دَلاَلَة ve دِلاَلَة formları gibidir. Hakikati ise, idareyi üstlenmektir.
Yüce Allah, birçok âyette mü’minler ile kâfirler arasında herhangi bir velâyet (Hukukî yetki) bağının olmayacağını bildirmiştir. Şöyle ki: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez (5/Mâide 51) Râgıb el-İsfehânî'nin el-Müfredât fî Garîbi'l Kur'ân
Arapça’da başına "el=ال" takısı gelen kelime, genel olarak:
Cins ismi (tüm türü kastetmek),
Ahdi marife (önceden bilinen belirli bir grup),
Zihnî/örfî belirli grup (herkesin bildiği özel bir kategori)
Ayete "الْيَهُودُ" (el-yehûd) "النَّصَارَىٰ" (en-nasârâ) ifadeleri ahdi marife (bilinen özel bir grup) anlamında kullanılmıştır.
Medine döneminde Müslümanlarla siyasi ittifak yapan bazı Yahudiler (Benî Nadîr, Benî Kureyza) Ve Hristiyan Bizans destekçileri (örneğin Gassânîler)
Müslümanlara açıkça düşmanlık etmiş, ihanetlerde bulunmuşlardır.
“Şüphesiz Allah, zalim topluluğa yol göstermez.”
Bu cümle, öncesindeki "veli edinme" yasağının muhataplarının zulmedenler olduğunu gösterir.
🔹 Müslümanlarla savaşan,🔹 Onlara karşı ittifak kuran,🔹 İçten içe İslam toplumuna zarar veren,
Yahudi ve Hristiyan liderlik odakları (özel grup) kastedilmektedir. Ayetin sonundaki "zalimler" vurgusu, bu yorumu güçlendirir.
✅ Ankebut 46:
"Kitap ehliyle en güzel şekilde mücadele edin... ‘Bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz birdir’ deyin."
Bu ayet, barışçıl diyalog ve inanç paylaşımı ortamı olduğunda, Hristiyan ve Yahudilere karşı yumuşak üslup ve tebliğ usulü tavsiye eder.
Maide 51'de geçen "الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ" ifadesi, çoğul gelmiş, başında da “el” takısı bulunmuştur.
Eğer tekil gelseydi: "Yehûdiyyen ve Nasrâniyyen" → bu durumda "el" cins ismi olurdu.
Ama çoğul ve marife (belirli) geldiği için → “bilinen bir zümre”yi (ahdi zihnî) kastediyor.
📖 Tevbe 30 ve Âl-i İmrân 173 Ayetlerinde "el" Takısının Örnek Kullanımı
🔹 Tevbe Suresi 30: وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللَّهِ"
"Yahudiler 'Üzeyr Allah’ın oğludur' dediler...
Burada "el-yehûd" (الْيَهُودُ) ifadesi, tüm Yahudiler anlamında değil;Üzeyr’i ilahlaştıran belli bir Yahudi mezhebini kastediyor
.Çünkü Yahudilerin tamamı bu inancı paylaşmaz.
👉 Yani bu örnek, "el" takısının tüm türü değil, belirli bir zümreyi kastettiğini açıkça gösterir.
🔹 Âl-i İmrân 173: الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ"
İnsanlar, onlara 'İnsanlar size karşı toplandı' dediklerinde...
Burada geçen “en-nâs = الناس” kelimesi hem fail hem mef’ûl konumunda aynı lafızla gelmiştir.
Ama ikisi de "insan" demekle birlikte, her iki kullanımda da aynı insanlar kastedilmemektedir.
İlki: Müslümanları uyaran kişi veya kişiler,
İkincisi: Düşman olan topluluk.
📌 Maide 51’deki Çoğul ve Marife Kullanım
Ayette geçen:الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ أَوْلِيَاءَ
Çoğul + marife şekli,
Fiilde “تَتَّخِذُوا” (2. şahıs çoğul) kullanımı,
Ayetin sonunda gelen "zalimler" vurgusu, bu yasağın tüm Yahudi ve Hristiyanlara değil, belirli düşmanlık eden gruplara yönelik olduğunu göstermektedir.
📚 Sure ve Kur’an Bütünlüğü Desteği
Ayetin içinde yer aldığı Maide Suresi:
Kitap ehlinden bir kısmını övüyor:
"Onların içinde dosdoğru olanlar da vardır..."
(Maide 66, 68) Mümtehine 8-9 ayetleri:
"Size din konusunda savaşmayanlara iyilik etmenizde sakınca yoktur."
Hac 40: Eğer Allah, insanların kimini kimine karşı savunmasaydı, havralar, kiliseler, mescitler yıkılırdı."
Bu bütünlük, Maide 51’deki ifadenin inanç temelli bir nefret veya mutlak dışlama değil, sadakati bozan, Müslümanlara zarar veren gruplara karşı bir siyasi ve itikadi uyarı olduğunu açıkça gösterir.
Maide Suresi 51. ayetin kendi iç bütünlüğü incelendiğinde, “el” takısı ile gelen "el-yehûd" (الْيَهُودَ) ve "en-nasârâ" (النَّصَارَىٰ) ifadeleri, tüm Yahudi ve Hristiyanları değil, belirli bir sınıfı işaret etmektedir.
Ayetin devamında geçen "بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ" (onlar birbirlerinin velileridir) ifadesi, bu belirli Yahudi ve Hristiyanların birbirleriyle derin bir bağlılık, dayanışma ve siyasi-ideolojik birliktelik içinde olduklarını vurgular.
Aynı şekilde, "وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ" (sizden kim onları veli edinirse, o da onlardandır) cümlesi de, bu tür bir dostluğun basit bir yakınlık değil;🔹 Kimlik, inanç, değer paylaşımı,🔹 Tarafgirlik,🔹 Sırdaşlık ve sadakat ilişkisi içerdiğini gösterir.
Dolayısıyla burada yasaklanan “dostluk”, sadece sosyal ilişki değil, iman, otorite, niyet ve taraftarlık temelinde bir iç içe geçiş anlamındadır.
Ayetin sonunda yer alan:"إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
"“Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” ifadesi ise, bu belirli Yahudi ve Hristiyan topluluğunun, aynı zamanda “zalim” bir kimlik taşıdığını ortaya koyar. Bu da, dostluk yasağının nedenini açıklar:✔ Bu dostluk, imanî sınırları aşan bir yakınlıktır.✔ Bu yakınlık, zulüm düzeniyle ve inançsızlıkla ittifak anlamı taşır.
Maide Suresi’nin bütününe baktığımızda, Yahudi ve Hristiyanlar ile kurulmaması gereken dostluğun hangi gruplarla ve neden yasaklandığı, açık bir şekilde tasvir edilmiştir. Özellikle şu ayetler bu konuda çerçeveyi belirlemektedir:
Maide 32, 41–44, 57–58, 62–65, 70 gibi ayetler
Yalana kulak verenler,
Haramı alışkanlık hâline getirenler,
Günahta ve düşmanlıkta yarışanlar,
Peygamberleri öldürenler,
Namazla ve dinî değerlerle alay edenler,
Yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar,
Kitapla hükmetmeyip hevâlarına uyanlar,
Dini, dünya menfaati karşılığında satanlar
📌 Bu ayet örnekleri, Maide 51'deki “veli edinmeme” yasağının kimler için geçerli olduğunu karakter ve davranış özellikleri üzerinden açıkça tarif etmektedir.
Burada dostluk yasağı
Belli bir etnik ya da dinî kimliğe karşı değil,
İnancı yozlaştıran, Müslümanlara düşmanlık eden, ahlaki olarak sapkın bir zümreye karşıdır.
Dolayısıyla, Maide 51’deki “Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin” ifadesi, genel bir yasaklama değil, Kur’an’ın bu sûre boyunca tasvir ettiği belirli bir karaktere sahip Yahudi ve Hristiyan zümrelerine yönelik uyarıdır.
Kur’an, Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hristiyanlar hakkında genelleyici bir hüküm değil, ahlâkî-siyasi davranış temelli bir ayrım yapmaktadır. Bu bağlamda iki sınıf Ehl-i Kitap tanımlanır:
🔴 1. Saldırgan ve Hain Olanlar: Dostluk Kurulması Uygun Görülmeyenler
Kur’an, özellikle şu fiilleri işleyen Ehl-i Kitap gruplarını açıkça eleştirmektedir:
Saldırganlık, alaya alma ve ihanet:
Âl-i İmrân 3/70, 98, 112
Nisâ 4/155
Haşr 59/2
Hakkı bâtıla karıştırmak:
Âl-i İmrân 3/71
Emanete riayet etmemek:
Âl-i İmrân 3/75
Kutsal kitabı tahrif etmek:
Âl-i İmrân 3/78
Peygamberleri öldürmek:
Âl-i İmrân 3/112
Nisâ 4/155
Müslümanları küfre çevirmek istemek:
Bakara 2/109
Âl-i İmrân 3/69, 72, 99, 100
Tevrat ve İncil’in hükümlerine uymamak:
Mâide 5/68
Bu gruplar, dinî sadakatsizlik, hakikat düşmanlığı ve Müslümanlara karşı düşmanca niyet sebebiyle veli edinilmemesi gerekenlerdir.
🟢 2. Dürüst, Samimi ve Adaletli Olanlar:
Kur’an, Ehl-i Kitap içinde övgüye değer kişiler olduğunu da açıkça belirtir:
Güvenilir ve adaletli olanlar:
Âl-i İmrân 3/75
Geceleri secde ederek ibadet eden, Allah’a iman eden, marufu emreden ve münkerden sakındıran samimi kişiler:
Âl-i İmrân 3/113–115
Samimi ilişkilere açık, müminleri seven insanlar:
Âl-i İmrân 3/119
Bu kimselerle dostluk ilişkisi, iman sınırlarını aşmadığı sürece hem ahlâken hem hukuken mümkündür.
📘 Kur’an’da Açık Ruhsatlar:
Ehl-i Kitap kadınlarla evlenme izni:
Mâide 5/5:
“Mümin erkeklere Ehl-i kitap kadınlar helaldir...”
Yiyecek alışverişinde helallik:
Aynı ayette, Ehl-i Kitap’ın yiyeceklerinin Müslümanlara helâl olduğu belirtilmiştir.
Tevhid çağrısı ve diyalog daveti:
Âl-i İmrân 3/64:
“De ki: Ey Ehl-i kitap! Gelin, sizinle bizim aramızda ortak olan bir kelimeye gelelim: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim…”
Kur’an’ın yaklaşımı şu prensibe dayanır:
Kimliği değil, niyeti ve ahlâkı ölçü al.
Bu bağlamda
Kur’an, Ehl-i Kitap ile ilişkileri tamamen yasaklamaz,
Allah’a inanan,
Adaletli davranan,
Marufu emreden ve münkerden sakındıran,
İçtenlikli ibadet eden,
İhanet etmeyen
kişilerin bulunduğunu açıkça belirtir (Âl-i İmrân 3/75, 113–115, 119).
Bu kişilerle:
Ticaret yapmak,
Evlenmek (Maide 5/5),
Yiyecek alışverişinde bulunmak,
Barışçıl ilişkiler kurmak,
dinî ve ahlâkî sınırları aşmadığı sürece Kur’an’a göre caizdir ve bir sakınca içermez.
Mümtehine 8 9 ayetleri
Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever.
Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir.
Müfessirler, bu âyet-i kerime’nin bütün mü’minlere, Yahudi ve Hristiyanlar. dost edinmeyi yasaklamasıyla birlikte bu âyetin inmesine sebep olan kişilerin kimler olduğu hususunda farklı izahlarda bulunmuşlardır.
Taberi diyor ki: "Bize göre bu âyetin nüzul sebebi hakkında doğru olan görüş şudur: Allahü teâlâ tüm mü’minlere, Yahudi ve Hristiyanlan, mü’minlere ve Peygambere karşı dost edinmeyi ve onlarla antlaşmalar yapmayı yasaklamıştır. Mü’minlerden erhangi bir kimsenin, Allah'ı, Resulünü ve mü’minleri bırakarak Yahudi ve Hristiyanlan dost edinmesi halinde onun da Allah'a, Resulüne ve mü’minlere karşı olmakta Yahudi ve Hristiyanlardan biri olacağını, Allah ve Resulünden uzaklaşacağını beyan etmiştir. Bu âyet, Ubade b. es-Samit ve Abdullah b. Übey ile onların dost edindikleri Yahudiler hakkında da nazil olmuş olabilir. Ebuu Lübabe ile, hain, Kureyza oğlu Yahudileri hakkında da nazil olmuş olabilir. Süddi'nin zikrettiği Yahudi Dehlek'i ve Şamlı bir Hristiyanı dost edinmek isteyen iki kişi hakkında da nazil olmuş olabilir. Zikredilen bu görüşlerden herhangi birinin, iddiasının delil olacak derecede sahih olduğu tesbit edilemediğinden Âyeti umumi mânâda almak ve müfessirlerin hepsinin görüşlerini kapsar mahiyette olduğunu söylemek daha isabetli olur. Ancak âyetin, başına bazı felaketlerin gelmesinden korkarak Yahudi veya Hristiyanları dost edinen bir münafık hakkında nazil olduğu muhakkaktır. Zira bundan sonra gelen âyette "Kalblerinde hastalık bulunanların onlara doğru koştuğunu görürsün." buyurulmaktadır.
Sonuç: Maide 51 ve Ehl-i Kitapla İlişkinin Sınırları
Maide Suresi 51. ayette geçen “velî” kelimesi, sadece sıradan dostluk anlamında değil; yönetici, önder, siyasi/itikatî bağlılık ifade eden bir terim olarak da kullanılabilir.
Ayetin başında geçen “el” takısı (الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ) ise, tüm Yahudi ve Hristiyanları değil, bağlamda tarif edilen belirli bir zümreyi işaret etmektedir.
Ayetin iç bütünlüğü,
Sûre bağlamı (özellikle Maide 41–66 arası),
Kur’an bütünlüğü,
Ayetin iniş sebebi (sebeb-i nüzul),
Siyer, hadis ve tarihî örneklerle birlikte değerlendirildiğinde,
burada dostluk kurulması yasaklananların, tüm Ehl-i Kitap değil, karakter yapısı bozuk olan,🔴 hain,🔴 düşmanca tavır sergileyen,🔴 Müslümanların inanç ve varlığını tehdit eden gruplar olduğu anlaşılır.
🟢 Kur’an ve Sünnet Bu Ayrımı Netleştirir
Kur’an, Ehl-i Kitap içerisinde:
Adaletli,
Dürüst,
Samimi şekilde Allah’a ibadet eden kişilerin olduğunu açıkça ifade etmektedir (Âl-i İmrân 3/75, 113–115).
Hz. Peygamber’in de:
Ehl-i Kitap komşularıyla ticaret yaptığı,
Yahudi komşusunun cenazesine saygı gösterdiği,
Hristiyan elçilere Medine’de misafirlik hakkı tanıdığı,
Hatta ölümünden önce bir Yahudi’den ödünç aldığı zırhının rehin kaldığı,
tarihî ve sahih rivayetlerle bilinmektedir. Bu durum da, ayetteki “veli edinme” yasağının toplumsal ilişkilere veya insanî diyaloğa değil, imanî ve siyasi kimlik karışmasına karşı bir uyarı olduğunu gösterir.
📘 Mümtehine 8–9 Ayetleri de Bu Ayrımı Netleştirir
Bu ayet, savaşmayan, zulmetmeyen, barışçıl Ehl-i Kitap ile ilişkide iyilik ve adaletin mümkün olduğunu ortaya koyar.
📌 Genel Değerlendirme
Maide 51’deki veli edinme yasağı, tüm Ehl-i Kitap’a yönelik değil, kötü niyetli, düşmanlık yapan ve sadakati bozanlara yöneliktir.
Kur’an ve Sünnet, iyi niyetli ve samimi Ehl-i Kitap ile insanî ve hukûkî ilişkileri meşru görmektedir.
Bu tutum, toptancı dışlayıcılığı değil, ahlâk temelli adalet ve itikadî sınırları esas alan dengeli bir duruştur.
ARAŞTIRMA VE DERLEME
MUSTAFA ALİ UÇAR
Kaynaklar ile okuyun.
Bir hakamli makale ve birde tez çalışmasını mutlaka okuyun
Mustafa Ali Hoca'm çok güzel ilmi bir yazı olmuş. Mümtehine 8-9 daima referans alınması gereken âyetlerdir.