top of page

BİLİMSEL TEFSİR ELEŞTİRİLERİNE CEVAPLAR (1)

Güncelleme tarihi: 21 May 2022

Bu yazıda bilimsel tefsir eleştirilerine cevap verilmiş makalelerin sonuç bölümlerini paylaşacağım detaylı oluma yapmak isteyenler makaleleri inceleye bilirler.






Bilimsel Tefsîr Ekolü


Kur’ân’a göre âyetler iki türlüdür: Birincisi, kavlî (sözlü) ve kitabî (yazılı) âyetlerdir ki bu Kur’ân’dır. İkincisi ise kevnî âyetlerdir; yani Allah’ın yarattığı evren, insan, hayvan ve bitkiler gibi tüm yaratıklardır. Bu yüzden yaratık mesabesinde olan her şey, hem kevnî âyettir; hem de bunlarla ilgili kavlî âyetlerde bilgiler söz konusudur. Öte yandan kevnî âyetler, aynı zamanda pozitif bilimlerin alanına girmektedir. Meselâ gökler, astronomi ve astrofizik; yeryüzü, jeoloji ve coğrafya; insan, hayvan ve bitkiler fizik, kimya, biyoloji gibi alanların konusudur. Bu anlamda kevnî âyetlerle pozitif ilimler bir yerde kesişmektedir. Arap dünyasında “et-tefsîru’l-ilmî” ismiyle anılan akım, Türkiye’de “ilmî tefsîr” ve “bilimsel tefsîr” adlarıyla anılmaktadır. Ülkemizde ilim ve bilim kelimesi arasında, kullanım itibariyle ciddi bir ayrım bulunmaktadır. İlim, daha ziyade dini ilimlerle ilişkilendirilirken bilim, pozitivizmin etkisiyle daha çok pozitif ilimlerle ilişkilendirilmektedir. Bu yüzden “bilimsel tefsîr ekolü” ismi daha çok tercih edilmektedir. Bu kısa bilgilerden sonra bilimsel tefsîri şu şekilde tanımlamak mümkündür: Bilimsel tefsîr, Kur’ân’daki evren, insan ve canlılarla ilgili kevnî âyetlerin, pozitif bilimlerin verileriyle tefsîr edilmesini amaçlayan akım ve ekole verilen isimdir. Bilimsel tefsîr ekolünün ortaya çıkmasında teknoloji ve pozitif bilimlerin gelişmesi önemli bir fonksiyon icra etmiştir. Kur’ân’ın gökyüzü, yeryüzü, insan, hayvan gibi unsurları araştırıp ibret alınmasıyla ilgili onlarca âyet de bu akımın gelişmesinde etkin rol oynamıştır. Meselâ “de ki yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın” (Ankebut (29), 20); “göklerin ve yerin melkûtuna… bakmadılar mı?” (Araf (7), 185); “(insanlar) devenin nasıl yaratıldığına, bakmazlar mı? Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş? Dağların nasıl dikildiğine, bakmazlar mı? Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?” (Gâşiye (88), 17-20); “insanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz” (Fussilet (41), 53) gibi âyetler, kevnî âyetler konusunda insanın düşünmesini ve araştırmasını istemektedir. Bir bakıma bu âyetler, bilimsel tefsîrin başlangıçtan günümüze kadar yapılmasına teşvik etmiştir. 19. yüzyılda pozitif ilmin gelişmesi de bilimsel tefsîrin ekolleşmesi ve sistemleşmesini sağlamıştır. Bilimsel tefsîrin, “dirâyet tefsîri”nin başlamasıyla birlikte pratik olarak başladığı söylenebilir. Özellikle Abbâsîler döneminde başlayan pozitif ilim ve Batı’dan tercümelerle İslâm dünyasında felsefe, astronomi, matematik, tıp, fizik, kimya gibi ilimler Kur’ân’daki kevnî âyetlerin tefsîrine de yansımıştır. Tefsîr geleneği içerisinde kevnî âyetlerle ilgili her müfessir kendi zamanındaki pozitif bilimin verileriyle tefsîrler yapagelmişlerdir. Tarihte bilimsel tefsîr konusunda en önemli şahsiyet olarak Gazali gösterilmektedir. O, gerek İhya ve gerekse Cevahiru’l-Kur’ân adlı eserlerinde gelmiş geçmiş tüm ilimlerin Kur’ân’da bulunduğunu; Allah’ı ve Kur’ân’ı tanımak için bütün ilimlerin bilinmesinin gerekli olduğunu savunmuştur. Gazali’den sonra Fahruddin Razi, Mefatihu’l-Ğayb adlı tefsîrinde kevnî âyetleri yaşadığı dönemin bilimsel nazariye ve görüşlerine göre tefsîr etmiştir. Ebu’l-Fadl elMursî ve Suyuti gibi âlimler de bu yönteme tabi olmuşlardır. Bu metot Suyuti’den sonra duraklama devrine girmiş, son dönemde Katip Çelebi ve Erzurumlu İbrahim hakkı gibi bazı âlimler tarafından canlandırılmaya çalışılmış fakat yeterince geliştirilememiştir. Ancak 19. yüzyılda Batı’daki pozitif ilimlerin gelişmesi ve İslâm aleminin de bundan etkilenmesi neticesinde, bilimsel tefsîr yeniden canlanmış, gelişen bilim ve teknolojinin verileriyle Kur’ân’daki kevnî âyetlerin tefsîr edilmesi yoğunluk kazanmıştır. Bu asırda Muhammed b. Ahmed el-İskendarani Keşfu’l-Esrari’n-Nuraniyyeti’l-Kur’âniyye ismiyle bir eser yazmış, bunu, Seyyid Abdurrahman Kevakibi’nin Tabâiu’l-İstibdâd ve Masariu’l-İsti’bâd adlı eseri izlemiştir. Aynı zamanda Osmanlı topraklarında da Serairu’l-Kur’ân adlı çalışmasıyla Ahmed Muhtar Paşa halkaya katılmıştır. Ancak bilimsel tefsîr ekolü, 20. asırda Mısırlı Tantâvî Cevherî ile zirveye ulaşmıştır. Cevherî, el-Cevahir fi Tefsîri’l-Kur’ân adlı 25 ciltlik bir bilimsel tefsîr yazmıştır. Cevherî tefsîrinde ahlak, hukuk, itikat ve ahkâmla ilgili âyetleri klasik yöntemlerle tefsîr ederken, pozitif ilimlerle ilgili âyetleri de döneminin bilimsel verilerinden yararlanarak detaylı bir şekilde yorumlamıştır. Cevherî bu tefsîre yönelişini şu şekilde temellendirmektedir: “Kur’ân’da fıkha ait 150 âyet bulunurken, bilim ve fenle ilgili 750 âyet mevcuttur. Seleflerimiz fıkhî âyetlere itibar edip onlara yoğunlaşmış, ancak kevnî âyetler üzerinde durmamışlardır. Halbuki Kur’ân’ın bizzat kendisi insanları kevnî âyetlerin incelenmesine ve araştırılmasına teşvik etmektedir.” (Cevherî, 1350). Cevherî sonrasında bilimsel tefsîr gerek tefsîrlerde ve gerekse müstakil konulu çalışmalarda yoğun bir şekilde incelenmeye başlanmış, ayrıca bilimsel tefsîrin yöntemini ortaya koyan teorik çalışmalar yanında eleştiren çalışmalar da yapılmıştır. Bilimsel tefsîr yöntemine karşı bazı eleştiriler yapılmıştır. Meselâ Şatibî, bilimsel tefsîre yönelen kişilerin sınırı aştığını; bütün ilimlerin Kur’ân’da yer aldığı iddialarının doğru olmadığını; sadece o dönemin Araplarının bildiği şeylerin var olabileceğini belirtmektedir. Muhammed Hüseyin ez-Zehebi de, Kur’ân lafızlarına ilk muhatapların bilmediği anlamların verilemeyeceğini; bunun Kur’ân’ın icaz ve belağatına ters düşeceğini; bilimsel verilerin sabit olmadığından ve değişebilirliğinden hareketle Kur’ân’a karşı inancın zayıflayacağını ileri sürmektedir. Emin el-Huli de, Kur’ân lafızlarının ve hükümlerinin evrensel ve değişmez olduğunu; bilimsel verilerin ise asırlara göre değiştiğini; Kur’ân’ın icazını ve geçerliliğini bu tür bir şeyle test etmenin anlamsızlığını vurgulamaktadır. Eleştirilerin gerçeklik payı olmakla birlikte, her türlü bilimsel verinin Kur’ân’ın destekleyicisi olduğunu ileri sürmek ne derece yanlış ise, Kur’ân tefsîrini indiği döneme hasretmek de o denli yanlıştır. İspat edilmiş ve doğruluğu kesinleşmiş bilimsel verilerle Kur’ân’daki kevnî âyetler tefsîr edilebilir; hatta bu şekilde doğru ve isabetli yorumlar yapılabilir. Burada kaçınılması gereken husus, henüz ispatlanmamış faraziyelerden, nazariyelerden uzak durmaktır. Böyle bir tefsîr yaparken doğruluğu kanıtlanmış bilimsel verileri esas almak gerekmektedir. Tefsir tarihi ve usulü sayfa 148

ILH1006 - TEFSİR TARİHİ VE USULÜ (2) (1)
.pdf
Download PDF • 2.47MB

SONUÇ

Tabii bilimlerle ilgili şeylere işaret eden ayetler hakkında eski âlimlerin görüşlerini kesin bir delil olarak benimsemek yerine, bilimsel gelişmelerin ışığı altında yeniden ele alıp yorumlamak daha isabetli bir yaklaşım olacaktır. Çünkü müspet ilimlerle uğraşanların her söylediği şeyin -kesin delillerle ispat edilmedikçe- doğru olması lazım gelmediği gibi, dinî ve felsefi ilimlerle ilgilenenlerin hata etmesi, ayeti yanlış anlamaları ve yanlış yorumlamaları da mümkündür. Bilimsel verilerin kısıtlı olduğu geçmiş asırlarda, bu bilgiler ışığında yapılan tefsir ve yorumlarda birtakım yanlış ve noksanların bulunması kaçınılmaz bir durum gibidir. Bu yüzden Kur’an’daki kevnî ifadelerin anlaşılmasında günümüz fen bilimlerinin verilerinden yararlanmak, ilgili ayetleri bu bilimlerin tespiti ışığında yeniden değerlendirmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Ancak bu konuda dikkatli davranarak ayetlerin tefsirinde kesinleşmiş bilimsel gerçekler esas alınmalı, kesinleşmemiş bilgiler hakkında ise -yanlış olma ihtimali dikkate alınarak- ihtiyatlı davranılmalıdır. Kur’an Allah’ın kelamı, kâinat ve onun içindeki bütün varlıklar da Allah’ın mahlukudur. Dolayısıyla -İbn Rüşd’ün de ifade ettiği gibi- Kur’anla bilimsel gerçekler arasında bir tenakuzun, zıtlığın bulunması mümkün değildir. Aksine, Kur’an’ın haber verdiği her şeyi kâinattaki gerçekler tasdik ettiği gibi, gerçek bilimin verileri de Kur’an’a asla aykırı düşmez. Bunun aksi gibi görünen bir durum söz konusuysa, bu takdirde ya ilgili ayet yanlış anlaşılmış ve yanlış yorumlanmıştır ya da bilimsel gerçek zannedilen veriler hakikatte öyle değildir, yani bilimsel gerçeğin tespitinde hata söz konusudur.




Sonuç

Görüldüğü gibi “İlmî Tefsir” hareketini tasvip edip savunanlar da, bu tefsir hareketine karşı çıkıp itiraz edenler de, kendilerine göre delilleri ileri sürmektedirler. Kanaatimize göre, Abbas Mahmud el-Akkad’ın da işaret ettiği gibi, Kur’an fenne ve müspet ilimlere karşı asla vaziyet almaz. Kur’an’a aykırı, ona muhalif hiçbir fenni hakikat da yoktur ve olamaz. Kur’an, kainattaki hadiselere dikkati çekerek, çeşitli ilimlerden özet olarak bahsedip, insanlara o istikamette çalışma ve terakkinin yolunu gösterir: Kur’an ve sünnet, insanın fıtrî ihtiyaçlarına cevap veren tabiî ilimlere karış çıkmamakta, aksine tasvip etmektedir. Yüce Allah Kur’an’da, “(Ey inananlar!) onlara karşı gücünüzün yettiği kadar - Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip, sizin bilmediğinizi yıldırmak üzere - KUVVET ve savaş atları hazırlayın...”[43] diye buyurmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.), bu ayette geçen “KUVVET” kelimesini tefsir ederken, “Dikkat edin, muhakkak ki kuvvet atmaktır. Dikkat edin, muhakkak ki kuvvet atmaktır. Dikkat edin, muhakkak ki kuvvet atmaktır.”[44] diyerek inanan insanların, her devirdeki teknolojik gelişmelerden yararlanarak düşmanlarından korunmalarına ve bu alanda onlardan daha üstün olmak için çalışmalarının gerektiğine işaret etmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.), ta o zamanda, teknik gelişmelere açık olduğunu ve bu tür gelişmelere karış olmadığını göstermiştir. Mesela, Mısır valisi tarafından kendisine gönderilen hediyeler arasında bulunan bir cam bardağı kullanarak onunla su içmiş,[45] kendi zamanında kullanılan çeşitli savaş silahlarını kullanmış,[46] Necaşi tarafından kendisine hediye olarak gönderilen “Habeşi Kaşlı” bir yüzüğü, kullanması için torunu Ümâme’ye vermiştir.[47] Resulullah (s.a.v.)’in teknik gelişmelere karşı olmadığı bu tür uygulamalarından anlaşıldığı gibi, konuyu te’kid eden çeşitli hadisleri de vardır. Onun teknik bilgilere karşı olmadığını ve yeniliği teşvik ettiğini gösteren bir hadis şöyledir: “Kim yeni ve güzel bir sünneti ihdas eder ve kendisinden sonra da onunla amel edilirse, onunla amel edenlerin ecri, onların ecrinden hiçbir şey eksilmeksizin, aynen kendisine gelir...”[48] Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bu uygulama ifadeleri, Kur’an’ın açıklaması mahiyetindedir. Herşeyden önce Kur’an, insanları dünya ve ahiretleri açısından kendilerine yararlı olacak her çeşit ilmi öğrenmeye teşvik etmektedir.[49] Kur’an kelimesinin anlamı, “okumak” demektir. Kur’an’ın ilk nazil olan ayeti, “oku” diye başlamaktadır. Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde okumanın önemi, ısrarla vurgulanmaktadır. Kur’an hiçbir zaman ilimle çelişmemektedir. Çünkü birbiri ile çelişkili olan iki şeyden biri doğruysa, diğeri batıl ve yanlış olur. Dolayısıyla, fen ve müspet ilim geliştikçe, Kur’an’a yaklaşmakta ve onunla bir nevi barışmaktadır. Aslında Kur’an, tıp, fizik, kimya, astronomi veya benzer ilimlerden birinin kitabı değildir. Kur’an insanlara dünya ve ahirette huzur ve saadetin yolunu gösteren ilahi bir kitaptır. Onun tabiatla ilgili olaylardan bahsetmesi ve insanların o konuda dikkatini çekmesi, Allah’ın varlığını, birliğini, yaratıcılığını, üstün kuvvet ve kudretini ortaya koymak içindir. İnsanlar bununla tevhid inancına yönlen­dirilmektedir. Bundan dolayı Kur’an’a işaret edilen bazı ilmî meseleleri Kur’an ve Sünnet ölçüleri dahilinde incelemek gayet tabiidir. Bununla insanların imanının kuvvetlenmesine katkıda bulunuluyorsa, hedefe ulaşılmış sayılır. Onun için ilmi tefsiri savunurken de tenkit ederken de ifrat ve tefritten kaçınmak ve mutedil bir yolu takip etmek gerekir. Bazı alimlerin de işaret ettikleri gibi, ilmi tefsirde şu iki husus göz önünde bulundurmalıdır.

1. Ayetler tefsir edilirken, lügat ve nahiv bakımından hamledilmesi imkansız olan manaları vermemek ve ibareleri zorlamamak.

2. Kesinlik kazanmamış olan nazariyelere itibar etmemek ve sadece kesinleşmiş olan ilmi verilere isnat etmek[50]

Bu ölçüler dahilinde Kur’an’ın ilmi yönü üzerinde yapılan çalışmalarla Allah’ın varlığı ve birliği ilmi delillerle ispat edilmekte ve Kur’an’ın çeşitli mucizeleri ortaya konmaktadır. Nitekim ilmi meseleler üzerinde yapılan çalışmalar Kur’an’ın i’caz yönüne katkıda bulunuyorsa, bu çalışmaların faydası olabilir. Eğer böyle bir katkısı yoksa, faydası düşünülemez. Çünkü bunun neticesinde insanlar Kur’an’ın hedeflediği yöne yönlendirilebilirler. Kur’an’ın esas hedefi, ana amacı, insanların inancını ve hidayetini sağlayarak onların sosyal yaşayışını düzene sokmaktır; insanlara sadece bilimsel buluşlar konusunda rehberlik etmek değildir. Aslında mucizeler de, bu istikamette amaç değil, hidayet için araçtır.


- Sonuç


1- Tabiatla ilgili bilgi ve bilimler Kur'an'ın esas konularından değildir. Bu çerçevede gelen Kur'anî beyanlar, daha ziyade tevhit ve diriliş gibi ana konuları açıklama ve örneklendirme sadedinde gelen ayetlerdir. Bu ayetlerde bilimsel bir dil kullanılmamış, herkesin anlayabileceği bir anlatım tarzı tercih edilmiştir. Çünkü bilimlerin tafsilatına inildikçe avamın anlayışını zorlayan detay ve girift konular söz konusudur. Oysa Kur'an, eğitimli, eğitimsiz bütün insanlara hitap etmektedir. Yine bilimin gelişen ve değişen bir olgu olmasının da, Kur'an'ın bu konularda detaya girmemesinde etkili olduğunu söylemek mümkündür. Aksi takdirde bilgiyi, inceleme ve araştırmayı dondurmuş olurdu. Bu itibarla Kur'an, tabiat ve evrenin işleyişi, burada geçerli olan kanunların araştırılması ve ortaya konulması gibi konuları, insanın kendi çalışma ve incelemelerine bırakmıştır. Kısaca Kur'an, tabiatla ilgili konulara kendi esas amacı olan hidayete erdirme, insanı dünya ve ahiret saadetine kavuşturma yönünde yer vermekte, dolayısıyla tabiat bilimlerinde olduğu şekliyle bilimsel hakikatleri açıklama, evrendeki işleyişin neden ve nasıl cereyan ettiği konularında insanı bilgilendirme gibi bir amaç gütmemektedir.


2- Kur'an'ın nazil olduğu dönemlerde Araplar arasında yaratılış ve evrenin işleyişi ile ilgili gerçeği yansıtmayan ve hurafe kabilinden bir takım inanç ve anlayışlar mevcuttu. Ancak her şeyi bilen mutlak bilgi sahibi Allah'a ait olması, yine her hangi bir şüphe ve batılı barındırmaması sebebiyle Kur'an bunlara yer vermemiştir. Nitekim nazil olmasından sonra, uzun asırlar geçmiş ve değişik bilim dallarında oldukça önemli keşif ve ilerlemeler kaydedilmiştir. Fakat bütün bu gelişmelere rağmen, hâlâ bilim çevrelerinde genel kabul görmüş ilmî verilerin Kur'an'la çelişki arz etmediği, aksine onu teyit ettiği müşahede edilmektedir. Bu da onun, ilâhî kaynaklı ve hakikati içeren bir kitap olmasının açık göstergelerindendir.


3- Kur'an'ın beşerî bilimler sahasında yapılacak araştırmalara bir esin kaynağı olduğu muhakkaktır. Bu anlamda, insan ve evrenin yaratılışının henüz bilinmeyen yönlerine Kur'an işaret ve imalarda bulunarak bilim adamlarına yeni hedef ve varlık alanlarını göstermekte, onları farklı ufuklara taşıyıp hayal dünyalarını zenginleştirmektedir. Yine Kur'an, evrenin değişik yönleri ve yaratılışla ilgili hususlara dikkatleri çekerek bunlar üzerinde insanları düşünmeye davet etmektedir. İşte, tarihte Müslüman bilim adamlarının, müspet bilimlere yaptıkları azımsanmayacak katkıların arka planında, Kur'an kültürüne dayalı bu tür faktörlerin etkili olduğu açıktır.


4- Nüzûl sürecinde muhataplarını imanî değerlere davet ederken, Kur'an, insanın yaratılışı ve evrenin işleyişine dair konulara çokça yer vermiştir. Dolayısıyla Kur'an'ın tefsiri ve yorumlanması faaliyetlerinde ilgili ayetlerde beşerî tecrübe ve bilimsel verilerden istifade edilmesi doğru bir yaklaşımdır. Bu durum, onun kaynağıyla alâkalıdır. Diğer bir ifadeyle, ilâhî kelâmın, göklerin, yerin ve bütün mahlûkatın esrarından haberdar olan Allah'a ait olması ve mutlak hakikati içermesi sebebiyle, insan, evren vb. konularda sonradan keşfedilen bir takım gerçeklere ima ve işaretlerde bulunması mümkündür. Aksi takdirde, beşer üstü bir kaynağa ait olan Kur'an'ı, tarihsel bir okumayla hak etmediği şekilde oldukça sınırlı bir anlayış çerçevesine hapsetmiş oluruz ki bu da onun sıradan beşerî, kültürel bir ürün kategorisine indirgenmesi anlamına gelir.


5- Bilimsel tefsir etkinliğinde dikkat edilmesi gereken başka bir husus da şudur: Kur'an'ın bir nassı ile bilimsel bir teori arasında irtibat kurup “İşte Kur'an'ın kastettiği budur, ayetin nihai delaleti budur” demek doğru değildir. Aksi takdirde vahyin sınırlarını dondurmuş oluruz. Bilimsel tefsir de, neticede diğer yorumlar gibi doğru olma ihtimali yanında yanlış olma ihtimali de olan bir yorum faaliyetidir. Diğer taraftan vahyin sınırları fen bilimlerinin sınırlarından çok geniştir. Biri nihai ve mutlaktır, diğeri ise izafi ve sınırlıdır. Dolayısıyla Kur'an'a “Falan nazariye uyar, diğeri uymaz” kabilinden ilmî hakikatler ve nazariyeler mevzuunda müspet veya menfi bir yaklaşımda bulunmadan, ayetleri derinliğine ve genişliğine tefsir etmek için ilmî buluşlardan istifade edilir. Başka bir ifadeyle, müminlerin, iç dünyalarında ve dış âlemde bilimin ortaya koyduğu ilâhî ayetler üzerinde tefekkür etmeleri, ortaya konulan bilimsel gerçeklerle zihin dünyalarında Kur'anî delaletin sınırlarını genişletip derinleştirmeleri bağlamından tabiatla ilgili konulara yer verilebilir.


6- Günümüzde bazı kesimlere göre Kur'an nassı, adeta bir şifre olarak değerlendirilmekte, buna bağlı olarak zamanın ilerlemesi, evren ve yaratılışın sırlarına insanın vukûfiyeti ölçüsünde, ayetlerdeki esrarın da çözüleceği kabul edilmektedir. Bu öncülden hareket eden okuma biçimi, Kur'an'ın tarihsel yönünü ikinci plana bırakmaktadır. Bu durum, zaman zaman nüzûl dönemi muhataplarının ve sonraki asırlarda yaşayan Müslümanların, Kur'an'ın ihtiva ettiği bazı gerçekleri anlamadıklarının ileri sürülmesine de yol açmaktadır. Bu, her şeyden önce, Kur'an'ın “apaçık bir kitap” olduğu gerçeğiyle uyuşmamaktadır. Yine bu durum, ilgili ayetlerin, ancak 13-14 asır sonra anlaşılabildiğini kabul etmemizi gerektirir ki bu da sadece bir iddiadır. Aksi takdirde, Kur'an'ın mucizevî bir yönünün, asırlar boyunca geçen onlarca kuşak açısından bir anlam ifade etmediği sonucuna varırız. Ayrıca Kur'an'ın ilk hitabının Araplara yönelik olduğu, lafız ve terkiplerin esas delaletinin burada aranması gerektiği hususlarının da, Tefsir Usulü'nün temel ilkelerinden olduğu unutulmamalıdır. Başka bir anlatımla, doğru ve sahih anlama varabilmek için, mümkün olduğu ölçüde ilk muhatapların ve kuşakların tefsirlerine müracaat etmemiz gerekmektedir.


7- Günümüzde Kur'an sahasında veya fen bilimleri sahasında yeterince uzmanlaşamamış bazı araştırıcılar bilimsel yorumlama yöntemiyle bu iki alan arasında irtibat kurmaya çalışmaktadırlar. Bu ise, bilimsel yorumlamanın eleştirilen yönlerinden birini oluşturmaktadır. Zira ilmi nitelikten uzak yüzeysel yorumların yapılmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla bu sahada çalışan araştırıcıların her iki alanda da yeterli düzeyde bilgi ve birikime sahip olmaları, araştırma yapabilecek seviyede temel ilmî alt yapıyı almış olmaları gerekmektedir.


Kısaca ifade etmek gerekirse, bilimsel tefsir tarzını, ne ortaya konulan örneklerini bütünüyle kabul ne de Kur'an'ın muhtevasını nüzul dönemi Araplarının anlayışıyla sınırlandırarak tamamen reddetmek mümkündür. Dolayısıyla mutedil bir çizgide konuya yaklaşmak isabetli görülmektedir. Şöyle ki, bilim âlemi tarafından kabul gören kesinleşmiş bilimsel gerçeklere istinat etmek, terkip ve lafızlara kaldıramayacakları manaları yüklememek, ayetin sibak-siyakını dikkate almak, yapılan yorumu ayetin değişmez genel geçer nihai delaleti olarak görmemek, Kur'an'ın esas hedefi olan hidayet amacını gölgelememek ve yukarıda zikredilen diğer sakıncalı yönleri de dikkate almak gerekmektedir



Sonuç


Bilimsel tefsir, eleştirilerin yoğunluğu nedeniyle günümüz Türkiye’sinde tefsir araştırmacılarının yaklaşmaya korktuğu bir alan olarak görünmektedir. Nitekim Türkiye’de bu alanda yapılan akademik çalışmalar yok denecek kadar azdır ve olanlar da teorik düzeyle sınırlı kalmış, pratiğe geçememiştir. Tarihsel süreç içeri - sinde kendi dönemlerinin bilimsel düzeyine göre ayetleri yorumlarken kimi ilim adamlarının yapmış oldukları hatalar, böyle bir gayretten vazgeçmeye değil, bila - kis bu tecrübelerden istifade ederek daha sağlam, tutarlı ve temkinli araştırma ve yorumlar yapmaya götürmelidir. Eldeki birçok delil ve özellikle Arap dünyasında yapılan birçok çalışma, ülkemizde de bilimsel tefsir çalışmalarının geliştirilmesi, kabul ve ret tartışmalarının geride bırakılması gerektiğine işaret etmektedir. İfrat ve tefrite kaçmadan ve eldeki tefsir birikimini de bir tarafa atmadan, Arap dilinin imkânları ölçüsünde, çağımızın bilimsel bilgi ve bulgularından da istifade ederek Kur’ân’ı daha iyi anlamaya çalışmak, hatta onun ifadelerinden hareketle gelecek - teki bilimsel gelişmelere ışık tutup kapı aralamak tefsir bilim dalının en önemli işlevlerinden biri olmalıdır. Bu gayret, Kur’ân’ın asıl hedefinin insanın hidayeti olduğu gerçeğiyle çelişmemektedir. Bilakis onun beşer üstü bir kelam ve her şeyi yaratıp yöneten ve künhüyle bilen Allah’ın mu‘ciz sözleri olduğunu ispatlaması yönüyle insanın hidayetine de yardımcı olmakta ve “İ‘cazu’l-Kur’ân” ilmine hizmet etmektedir. Bu nedenle bilimsel tefsir metodu, bazı mahzurlar öne sürülerek red - dedilmesi gereken bir metot olmayıp tam tersine ciddi araştırmalarla usul ve esas - ları belirlenip disipline kavuşturulması ve derinleştirilmesi gereken bir yöntemdir. Geçmişte, yakın tarihte ve günümüzde, bilimsel tefsir metoduna yöneltilen eleştiriler bir kenara atılmamalı, bu eleştiriler doğrultusunda eksiklikler giderilmeli ve tefsir alanında çalışma yapan araştırmacılardan özellikle bilimsel tefsir alanında uzmanlaşacak kişiler yetiştirilmelidir. Bilimsel ve teknolojik açıdan ileri seviyede olan ülkelerdeki gelişmeleri takip edecek seviyede Batı dillerini iyi bilen, temel İslamî kaynakları orijinalinden okuyup anlayacak kadar da Arapçaya hâkim olan, her biri farklı bilimsel alanlarda derinleşecek uzman araştırmacılar, bilimsel tefsir çalışmalarına yön vermelidir.




Sonuç


Bilimsel tefsire muhalif olanların delillerini incelerken beyan edilenlerden çıkardığımız sonuç şudur ki, eğer bilimsel tefsir edebi kurallar, diyalogun rasyonel ilkeleri ve tefsirin kaidelerine riayet çerçevesinde yapılıyorsa buna herhangi bir engel bulunmamak bir yana, hatta iyi bir yol da izieniyor demektir. Elbette ki Kur'an'ın bütün ayetlerinde bilirnsel tefsire yol bulunmadığı hesaba katılrnalıclır. Mevzuları deneysel bilimler veya insani ilimlerde bahsedilen dururnlar ve doğal fenomenler olan ayetler hususunda deneysel ve beşeri bilimlerin kesin bulgularından ayetlerin rnevzusunun harici özellikleri olarak yardım alınabilir ve bu sayede ayetlerin rnana ve rnaksadı daha fazla ortaya çıkartılabilir. Bu tür bir tefsir, diyalogun rasyonel ilkelerine muhalif olmarnakla kalmaz, bilakis Reveşşinasi-yi Tefsir-i Kur'an'da ifade edildiği gibi, sözün rnevzusunun özellikleri, insanların kendi arasındaki diyaloglarda karine olarak yararlandığı ve sözün manasını anlamada dikkate alınınası zorunlu unsurlardanclır. Bu sebeple bu grup ayetleri tefsir ederken, onların rnevzuları için deneysel ve beşeri.bilimler aracılığıyla keşfedilmiş özellik ve hususiyederin hesaba katılınarnası rnetinlerin manasını anlamada izlenen rasyonel metoda aykınclır.97 Peygamber' den (s.a.a) ve masum imarnlardan (a.s) nakledilmiş tefsir rivayetlerinde de ayetlerin rnevzu sunun harid özelliklerine dikkat edildiği ve ayetlerin mana ve maksadının ortaya çıkanlması için onlardan yardım alındığı göriilmektedir.98 Bilimsel tefsir hakkındaki bu balısin neticesi, bilimsel tefsir için üç ilke veya kaide şeklinde açıklanabilir: ı. Bilimsel tefsir, sadece, mevzuları deneysel psikoloji, sosyoloji, iktisat gibi deneysel insani ilimlerde99 veya deneysel bilimlerde bahsedilen durumlar ya da doğal fenomenler olan ayetlerde geçerlidir. 2. Bilimsel tefsir, edebi kurallar, diyalogun rasyonel ilkeleri ve tefsirin kaidelerine riayet çerçevesinde yapılabilir. 3. Ayetleri tefsir ederken deneysel bilimler ve insani bilimlerden yardım almada, ayetlerin mevzusunun harid özelliklerini ve hususiyetlerini tanımak için o bilimlerin kesin bulgularına bakınakla yetinerek varsayım ve teorilere istinat etmekten ve onlardan sonuç çıkarmaktan kaçınmak gerekir. Çünkü, tefsir kaidelerinin beşincisini açıklarken anlatıldığı gibi, tefsirin dayanakları ilim veya ilırıl olmalıdır. 100 Tabii ki deneysel bilimlerin ve beşeri ilimlerin mesele ve balıisierine ve bu bilimlerde ortaya atılmış teori ve varsayımlara aşina olmak müfessirin zihnini aktif hale getirmek, bilimsel sorular üretmek ve ayetlerden daha fazla yararlanmaya zemin hazırlamak için etkili ve yararlıdır. Fakat bu, ayetlerden istifade ile ve diyalogun rasyonel ilkelerine ve tefsirin kaidelerine riayet ederek bilimsel sorulara Kur'an'dan cevap çıkarma şartıyla olmalıdır.



Sonuç


Kur’ân’da öyle gerçekler var ki şu an var olan bilim ve teknoloji sayesinde anlamamız mümkün değildir. Zaman ve bilim ilerledikçe belki Kur’ân’da anlaşılmayan bu konuları anlayabiliriz. Kur’ân bu gerçekleri bize bildirmemiştir denebilir. Ama Kur’ân sadece bu gerçekleri bildirmek için inmiştir demek doğru bir düşünce olmaz. Mevcut ilmî verilerle Kur’ân’ı anlayabiliriz. Kur’ân’ı bilimsel verilerle tefsir etmek sûretiyle çağa ışık tutabiliriz. Yaşamı ve asrı kolay hale getirebiliriz. Âyetlerin tefsirinde yararlanılan bilimsel verilerin yasa kaynaklı olmasıyla hipotez kaynaklı olması arasındaki farklı çok iyi bilmeliyiz. Bilim felsefesinden destek almadan doğruluğu ve yanlışlığı kesinleşmemiş verilerle âyetleri tefsir etmeye kalmak tek kelimeyle bilimcilik apolojisinin bayraktarlığını yapmak anlamına gelir. Bu çerçevede tamamen ilmî tefsiri kabul veya red yolunu seçmek mantıklı ve tutarlı bir yöneliş değildir. İfrata kaçılmadan ilmî tefsir yapılmalıdır. Kanun haline gelmiş kesinleşmiş bilgiler Kur’ân’ın bazı âyetlerini anlamada anahtar vazifesi görmektedir.



Yapmış olduğumuz derlemelerin makalelerini okuyarak daha fazla bilgiye erişe bilirsiniz.


Bilimsel yoruma getirilen itirazlara cevaplar (2) için bakınız




Derleyen Araştımacı


MUSTAFA ALİ UÇAR


KAYNAKLAR


NOT: kaynakları okumanızı şiddetle tavsiye ederiz..











299 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page